Teftiş Kurulu görevlisi akşam üzeri günlük Resmi Gazeteleri getiriyor, tüm müfettişler hızla gazeteleri karıştırıyor, içinde ilgili konuları keserek dosyalıyor. ANAP hükümetinde her gün değişik bir tezgah, gizli bir kararname, anlaşılması vatandaş için güç ancak bilenin anlayacağı tebliğler önümüze çıkıyor. Artık tüm bürokratlar, onlardan gizli saklı hazırlanan mevzuatı, ancak resmi gazeteden izleyebiliyor.
O gün ve okumadığım önceki günkü Resmi Gazeteleri çantama attım, evin yolunu tuttum. O zamanlar her bürokrat köşeli dikdörtgen prizma çantalarla (bond çanta deniliyor) işe gidip geliyor. Evde yemek, sohbet küçük kızımla oyun falan derken, el ayak ortadan çekilince gazetelere göz atmaya başladım. Bakarken, kafamdan “yine bugün kim bilir ne işler tezgahlamışlardır” diyordum.
8-10 satırlık bir kararname veya PKYK kararı gözüme takıldı. (O zaman Para Kredi Yüksek Kurulu diye anılan küçük bir Bakanlar Kurulu var, Başbakan, Başbakan Yardımcısı, Maliye Bakanı, Devlet Planlama, Dış Ticaret ve Hazine Müsteşarlıkları, Merkez Bankası ve konunun ilgilisi olan bakan katılıyor ve hızla karar alınıyor)Şu tarihten itibaren şu kadar süre içinde plastik terlik ihracat edilirse, adette 2,5 $ vergi iadesi verileceği anlatılıyor. Bir kere adette lafı çift olmalı, bir de neden tarih sınırı var? Şüphelendim, sabah çocuklarla konuştuk. Birileri tokatlayacaktır dedik. İki gün sonra kararname iptal edilince, bu işten bu üç gün içinde birileri yararlandı ve parayı kaptı dedim. Gülüştük ama sabahı zor ettim. Sabah ilk işim Başmüdürlüklere yazı hazırlamak oldu. “Plastik terlik ihracat olabilir, tek değil çift dikkate alın, dikkatli olun, kararname iptal olmuştur, belirtilen tarihten sonra izin vermeyin, belirtilen iki gün içinde eşyayı dikkatli kontrol edin” diye fax veya telex çektim. Amacım tedbirli olalım da Devleti tokatlamasınlar, öğleden sonra vergi iadesini
224
ödeyecek olan Merkez Bankası’na da bir yazı hazırladım, faxladım. İçimden “Hadi bakalım! Bu oyun nasıl bitecek görelim” dedim. Akşam üzeri mesai biterken, Teftiş Kurulu Başkanı beni çağırdı. “Niçin doğrudan Merkez Bankası’na talimat verdiniz? Sizin yetkiniz var mı?” diye sorunca anladım ki, Merkez Bankası Başkanlığı’ndan müfettiş bize nasıl talimat verir falan demişler. Ben de kararnameleri gösterdim. Hazine haklarını koruyucu tedbir almaya yetkim olduğunu söyledim. Başkan “niye başkanlık kanalıyla göndermediniz?” dedi. Haklı idi. “Acele, çok acele idi efendim” diye cevap verebildim.
Eeee! Gerçekten de kararname ile ihracat yapıldığı ortaya çıktı, kararname iptal edilmişti, ama iki günde ihracat becerilmişti. Gazeteler terlik ihracatını anlatıyordu. Dün neden doğrudan yazdın diyen Başkanın gözlerinde sevgi ve takdir tezahürü görüyordum. Merkez Bankası tıp sesi kesti. Haklı çıktım ya, hemen Başmüdürlüklere bir yazı daha gönderdim. “Bu iki, üç gün içinde bu kararname ile yapılan tüm ihracatları bana bildirin” dedim. Antep’ten ve Cilvegözü’nden iki üç beyanname geldi. İş olarak iş cetvelime aldım, hemen yurtdışı araştırmaya başladım. Soruşturma bitene kadar vergi iadesi ödemeyin dedim. Suriye’ye fiyatlar, adetler sordum. Yazdım, çizdim. Gazeteler terlik ihracatına ilişkin kararnameyi iki-üç gün yazdılar, “Hangi siyasi işin arkasında?” falan gibi başlıklar atıldı. Konu kapandı gitti.
1990 yıl oldu, artık rahmetli Turgut Özal Başbakanlıktan Cumhurbaşkanlığı’na geçince ve hayali ihracat soruşturmasından dolayı istifa sürecinde raporlar almış, sonra hemoroid ameliyatı olmuştum, ancak yine de memuriyetim istifa ile sonuçlanmıştı. Dün Özal kardeşlerden biri nedeniyle DPT’nin ön kapısından geri dönmüştüm ya, bu kez de diğeri nedeniyle Devlet kapısından ayrılıyordum, sineyi millete dönüyordum.
TBMM’den bir davet ile yine heyecanlandım. Önceki dönemde terlik ihracatı için soruşturma komisyonu kurulmuştu, o dönemin
225
Para Kredi Yüksek Kurulu üyeleri, Merkez Bankası bürokratları sorgulanıyordu. Beni de çağırmışlardı istenilen günde gittim, ancak kıçımın üstüne oturamıyorum, hemoroid ameliyatı nedeniyle simit şeklinde bir minder üzerine oturuyorum. Simidi meclise götürsem ayıp olacak, salona girdim. Uzunca bir masa, başta Şadan Tuzcu mu? Sadi Somuncuoğlu mu? Tam hatırlayamıyorum sağ ve solunda MHP, ANAP, CHP parti milletvekilleri sıralanmışlardı. Beni de masanın ortalarına doğru oturttular. Oturamıyorum ki, yan yatıyorum. Başkan “Hoş geldin! Nadir Bey” dedi, ekledi “Rahatsız mısınız?” “Evet efendim yeni hemoroid’ten ameliyat oldum, düzgün oturamıyorum” “Hayırdır geçmiş olsun” dediğinde zaten istifa etmişim, memuriyetim bitmiş, gazete ve dergiler hep benden söz ediyor. “Hayır, hayır efendim! Turgut Özal sayesinde ameliyat oldum” dedim. Gülüştük, masada ki ANAPlılar bile gülüyorlardı.
Başkan “Nadir bey bu kararnameden nasıl haberiniz oldu? İptal edileceğini ve tedbir alınması gerektiğini nereden biliyordunuz?”dedi.
Güldüm “Benim böyle bir kararnameden haberim yoktu, müfettiş olarak sadece hazine haklarını koruyucu tedbir almıştım” dedim, ortadan cevap verdim.
“Tamam, stenolar siz dışarı çıkın, sayın basın mensupları sizler de fotoğraf aldıysanız dışarı çıkın lütfen” dedi. Bana döndü “Hadi anlat bakalım, bu işin arkasında kim var?” “Aman efendim ben kimin olduğunu ne bileyim?” dedim. Bunun üzerine “Yahu! Herkesi çıkardım, biz bize konuşacağız istersen kameraları da kapattırayım” dedi.
Ben “Efendim açık, kapalı değişmez ben gerçekten bilmiyorum” dediğimde “Eee! Nadir bey bu koca ülkede herkes bu kararnameyi okuyor, bir şey anlamıyor, sen ertesi günü tüm gümrüklere, Merkez Bankasına yazılar yazıyorsun, bir pislik olduğunu biliyorsun ki veya olabileceği için tedbirler alıyorsun, kardeşim biz seni tebrik ediyoruz, ama nasıl bilmeden bir tek sen koca ülkede bu işi yapıyorsun? Hadi anlat, nereden duydun?”
226
Bakışlarını halen hatırlıyorum. Basındaki beyanatları da bende güven yaratmıştı. Gülmeye başladım. “Efendim anlatacağım ancak ayağa kalkabilir miyim?”dedim. Kıçım çok ağrıyor. Ayağa kalktım. Düşündüm, taşındım. Hakaret etmeden anlatmalısın Nadir, dedim.
“Efendim. Ben hayali ihracat soruşturmasını yapan kişiyim bu nedenle, beni istifa ettirdiler, ben bu adamların her şeyinin para ve menfaat üzerine kurulduğunu, onlara Para Kredi Yüksek Kuruluna (PKYK) (HHK) “hisseli harikalar kumpanyası” dediğimi ve her kararı, tebliği, kanunuda bu menfaat bağı ile okuduğumu, hiçbir kararın devlet lehine olmadığını, birkaç yandaş için düzenlendiğini düşündüğümden şüphe ile yaklaştığımı söyledim. Bu kararnamenin iptal edileceğini bilemezdim. Ben kısa sürede iptal edilince, birileri yararlandırıldı, çift değil de adet yazılınca da bir dümen olduğunu, 2.5 TL’lik terliğe 2.5 dolar teşvik verildiğinde bunun tezgah olduğunu düşündüm, hepsi bundan ibaret” dedim.
“Bu söylediklerin gerçek mi?” dediklerinde “evet” cevabım bir süre sonra basında teyit edildi. Bilenler o siyasinin akrabasının 150.000 kadar terliği hazır ettiğini, Pazar terliklerinden büyük paralar kazanmak istediğini öğrendiler. Merkez Bankası siyasi baskı ve medya nedeniyle vergi iadesini ödememişti. Hazine talan edilememiş ancak bu işi tezgahlayan ortaya çıkarılmak istenmişti. Soruşturma komisyonu yazdı, çizdi. Birilerinin siyasi hayatı bitirildi. Ama ben Gümrük Teftiş Kurulu ve müfettişliğin bana verdiği bu beceri ile yeni bir madalya almıştım.
Müfettişlikten sonraki yaşamımda da benzer olaylardaki müdebbir ve müteyakkız tavrımla hep kazançlı çıktım. Heyete olan minnettarlığım daha da arttı. Bu özelliğimin adının iş aleminde “alternatif düşünmek”, “farlı düşünebilmek” olması beni hep öne çıkardı. Aranan, danışılan kişi olarak kalmama yardımcı oldu.
227