Sofra Ahlakı Üzerine


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

Haziran 1993, dünya ile ilişkileri sınırlanmış hatta kesilmiş bir eski Sovyet Cumhuriyeti, Gürcistan’dayım. 70 yıllık içe kapalı, korunmuş değerleri ve yaşam biçimleriyle bana unutulmaz anlar yaşatmıştı.

Etrafı duvarlarla çevrili, büyük bir demir demir kapı açıldığında, geniş bir avludan geçip, verandalı bir girişle briketten yapılmış, tek katlı bir eve giriyoruz. Evin sahipleri bizleri kapıda karşılıyor, yanlarında komşuları iki aile daha var.

Büyük bir salon, solumuzdaki duvarda bir sedir yer alıyor. Karşı duvarda iki büyük koltuk ve piyano. Sağdaki duvarda bardak, tabak ve boynuzlarla süslü bir büfe. Mutfak ve odaların kapıları, ortada büyük bir masa olan bu salona açılıyor. 15-20 kişiyiz. Bizi karşılayan ev sahibinin iki komşusu, eşleri ile değer verdiği diğer yakınları, bizi ayakta karşılıyorlar. Sadece erkeklerle tanışıyoruz. Ev sahibi hanım ve komşu hanımlar mutfağa çekiliyorlar.

Masanın etrafına diziliyoruz ve ev sahibi, bir arkadaşının TAMATA (Masanın başkanı gibi bir şey) olmasını teklif ediyor. Daha hiç kimse; biz konuklar dahil masaya oturmamışız, ayaktayız. Hep bir ağızdan dostum Gurami’nin arkadaşı Tamata seçiliyor. Tercümanın “siz de elinizle gösterin” demesi üzerine kolumuzu uzatıp elimizle o kişiyi işaret ediyoruz. Bundan sonra masanın tek hakimi olacak, o içmeden içilmeyecek, o oturmadan oturulmayacak, o izin vermeden konuşulmayacak, masadan kalkılmayacak.

Bekliyoruz. Tamata, kendi yerini belirleyip, yanına almak istediklerini ve diğerlerinin yerlerini belirliyor. Herkes sandalyesinin başında bekliyor. Onun oturması ile yerlerimize oturuyoruz.

272

Tamata masanın tek hakimi, dikdörtgen masanın dar ucuna oturuyor, biz konukları kendisinin belirlediği önem ve değere göre, soluna ve sağına oturtuyor. Masanın ucuna doğru, kişiler kendi konuma ve statülerine göre Tamata göstermeden kendiliğinden yerlerini alıyorlar. Masanın en sonuna ev sahibi ve onun erkek kardeşi oturuyor.

Hayretler içindeyim, sürekli tercümana soruyorum bu masa (U) şeklinde olur mu? Bir genç adam Tamata olabilir mi? …gibi. Tamata herkesin saygı duyduğu, herkesin tecrübesine sonsuz güvendiği, adil ve kültürlü bir kişi olmalı diyor.

Tamata ayağa kalkıyor, masada oturanları, tek tek süzüyor, dip tarafta oturan ileri yaşlarda ak saçlı, sakallı beyi yanına, biz konukların hemen bitişiğine çağırıyor. Poti’de felsefe profesörü olan bu bey masada Tamata’nın yardımcısı olacak.

Tamata ayakta, elini bardağına uzatıyor, önlerimizde küçük çay bardağı benzeri shot bardaklarına şarap doldurulmuş, hepimiz ayağa kalkıyoruz ve ellerimizde şarap bardakları, Tamata’nın “içelim dostlarım” demesiyle, bu tatlı şarabı bir defada yuvarlıyoruz. Oturalım diyor, oturuyoruz.

Masada mezeler dizili. Bu açılış ve Tamata’nın oturmasıyla evin hanımları salona hücum ediyorlar birkaç görkemli tabak dolusu yiyecek geliyor, tekrar kayboluyorlar. Evsahibinin erkek çocukları ve küçük kardeşi tüm yerli konukların bardaklarına tekrar şarap dolduruyorlar. Evsahibi bey; yalnızca yabancı ve ağır konuklara, yani bana ve arkadaşıma, Tamata’ya ve Tamata’nın yardımcı seçtiği kişiye hizmet ediyor. Bardaklarımız yine şarap doluyor, kimse konuşmuyor.

Herkes Tamata’nın sözü açmasını bekliyor, söz vermeden masada kimse konuşmuyor. Hepsi sus, pus…

273

Bu kez Tamata “kadehlerimizi bu evin direği ve sahibi hanımefendinin sağlığına ve onun kocasının onuruna kaldıralım ve içelim” diyor. Evin hanımı masanın başında bekliyor, bizlere tebessüm ediyor. Bizler de içiyoruz. O da bizi başıyla selamlıyor ve tekrar mutfağa çekiliyor. Bir şeyler yeniyor hala konuşma yok. Tamata (yerinden bu kez sırasıyla) ev halkının sağlığına, bizlerin, atalarımızın, ölmüşlerimizin, ülkelerimizin ve insanlığın şerefine kadehler kaldırıyor.

Tatlı ve hafif şarap, ilk 40-50 dakikada küçük kadehlerde 7- 8 kez böylece boşalıp, yemekler atıştırılınca, herkes biraz daha tebessümlü oluyor, yüzler güzelleşiyor. Buna rağmen bizler de uyum, sessizlik ve ciddiyet bozulmuyor.

Tamata konuşmayı bitiriyor ve masadan kalkıyor, bahçeye çıkıyoruz. Güneş henüz batmış, ortalık alacakaranlık.

Yemekten sonra, bahçede bir şeyler ikram edilecek gibi. Kahve veya çay bekliyorum. Bahçenin ortasına kocaman bir masa hazırlanmış. Ancak üzerinde tabak, bardak gibi şeyler yok. Yemek sonrası boşuna meyve veya tatlı arıyorum. Herkes masaya oturunca ben de evdeki masadaki konumumu korudum. Yine hanımlar ellerinde kocaman iki tepsi ile masaya yaklaştılar, iki mantı dolu tepsi, iki tabak da yoğurt konulurken, iki tabak da boş olarak masaya bırakıldı. Mantılar bizim mantımıza benziyor haşlanmış hamur, ama şekli değişik, hani bohça yapılır ya, önce çapraz kenarlar bağlanır, sonra üstüne diğer çapraz uçlarla düğüm atılır ya, aynı onun gibi mantı hamurunun dört ucu bağlanmış, içine de kıyma, soğan, farkedilir ceviz konulmuş, haşlanmış. Her biri çocuk yumruğu kadar olan, üst üste yığılmış bu mantılar hoş bir görüntü yaratmıştı. Baktım kimse almıyor, bekledim Tamata elini uzattı. Bohçanın ucundan tuttu, mantının torba gibi gövdesini yoğurdun içine daldırıldı hop ağza,

274

bohçanın düğümlü ucu dişlenip boş tabağa atılmasıyla, seromoniyi anladım. Başladım birer ikişer yemeye, bu yemekten konuştuk adı “DÜŞBERİ” yani Türkçe mi, Gürcüce mi belli değil, “düş yakına”, “düş berime” gibi bir şey. Mantı faslının bittiğini gelen ıslak ılık bez peçetelerden anladım. Ardından gülüşmeler, kendini tanıtmalar, kahveler ve yaklaşık bir saat bu sohbet sürünce artık gecenin bittiğine kanaat getirdim. Birkaç güzel söz ve teşekkür edeyim derken, törenin bitmediğini, içki ve yemeğe 50-60 dakika ara verilmiş olduğunu, bizi içeriye davet ettiklerinde anladım. İçeri girince yeniden düzenlenmiş masayı gördüğümde tekrar masadaki yerlerimizi aldık.

Tamata’nın önünde yerde yatık duran 8-10cm boyunda kenarları altın işlemeli iki küçük keçi boynuz vardı. Tören yeniden başlıyordu.

Tamata yavaşca ayağa kalktı. Şimdi, gerçek sohbet ve içme başlıyordu ve Tamata masanın konusunu belirleyecekti. Arkadaşım Gurami’de tekrar ayağa kalktı ve (müthiş bir tercüme ile) beni coşturan konuşmasına başladı. Biz ve konukları masada bulunan dostlarını selamladı, masadaki iki küçük boynuzun birini Tamata’ya, birini bana verdi. Ev sahibi de şarap sürahisi ile yanımıza geldi. Tamata, Gurami, ben ve evsahibi ayaktayız. Bu kez saygı ve değer ifadesi olarak Gurami ev sahibinden şarap sürahisini aldı, Tamata ve benim boynuzumu şarapla doldurdu.

Tamata “Bu gece dostluk üzerine konuşmamıza başlayalım ve bence dostluk…” diyerek konuşmasına başladı. Kimse masada içkiye elini süremiyor, masada bardak yok o konuşurken kimse, başka birisi ile konuşmuyor. O konuşmasını tamamlıyor, kadehindeki şarabı bitiriyor. Boşalan boynuzu konuşmasını istediği kişiye veriyor ve üçüncü kişi de ayağa

275

kalkıyor, herkes bize bakıyor, tercüman bana “Nadir Bey sen de dostluk üzerine konuşmalısın” diyor. Ben de konuşmam bitince kadehimi aynı Tamata’nın yaptığı gibi yere koymadan bu kez dördüncü kişiye, konuşmasını istediğim birine veriyorum, onun şarabını da ben dolduruyorum. Sanırım gizli bir işaretleşme ile konuşmak isteyen, konuşmacıdan kadehi istiyor ki; böylece iki küçük boynuz masayı dolaşıyor ve konuşmaların bittiği boynuzlar Tamata’ya gelince anlaşılıyor. Dikkat ediyorum bu arada hiç laubalilik yok masada ve içkinin dozu da bu şekilde ayarlanıyor, içki ancak bir saatte bir kişiye gelebiliyor.

Bu iki küçük boynuz Tamata’da toplanınca ev sahibi daha büyük 15-20cm boyunda yeni iki geyik boynuzunu masaya getiriyor.

Tamata ve yine en yakındaki ben; iki boynuz ellerimizde, Tamata’nın “bu kez konuşmamız sadakat ve şefkat üzerinedir” sözü ile konuşmaya başlıyoruz. Kimi konuşuyor, kimi şiir okuyor, kimi de piyanonun başına geçip, konu ile ilgili bir şarkı söylüyor. Herkesin gözleri ve kulakları bizde, masada sessizlik, dolaşan boynuzlar ve Tamata’da buluşan bu boynuzlarda, yerine final olduğunu anladım camdan (kristal sanırım) iki boynuz, 25- 30cm boyunda, yeniden dolup boşalıyor şarapla ve konu bu kez “hoşgörü”. Şaşkınım bu nasıl disiplin, bu nasıl konu seçimi, bu ne hoş bir ortam.

Arada bir havadan çıkıp ortamı gözlüyorum. Kadeh, boynuzlar büyüdükce ve içki arttıkca bazı kişiler Tamata’ya yaklaşıp, kulağına bir şey fısıldayıp, yandaki sedire çekiliyorlar, sanırım bunlar içkiyi yeterli buluyor ve konuşmacı olmaktansa, (ilerliyen saatlerde) dinleyici olmayı tercih edenler, çünkü Gürcistan’da sarhoş olmak çok ayıp.

276

Herkes ayağa kalkarak konuşuyor Tamata hariç. Tamata ister kalkıyor, ister oturuyor. Tamata masadan asla ayrılmıyor, tuvalete gidecek olsa yerine yardımcısı kalkıp oturuyor. Tamata izin vermedikçe masadan kimse ayrılmıyor.

Tamata yemeğin bittiğini söylediğinde, başlangıçta şaşkınlıktan faltaşı gibi açılan gözlerimin bu kez şaraptan kısılmış olduğunu hissediyorum. Sözü serbest bırakıp, evsahibine sözü veriyor, bundan sonra sözü ondan istemememiz gerekiyor.

Ev sahibi başka odadaki eşini, yaşlı babasını ve çocuklarını da masaya çağırıyor. Bizlerin onlara teşekkür etmesi beklenirken, geldiğimiz ve evlerini onurlandırdığımız için onlar bizlere teşekkür ediyordu. Şaşkınım!

Zaten yeteri kadar içmişiz, ev sahibi bu kez özel olduğu belli, desenleri farklı, üzeri altın gümüş işlemeli iki boynuzu getiriyor. Dostum Gurami’yi çağırıyor, şarap dolduruyor. Birini bana veriyor, birini kendi alıyor. Gurami bana yaklaşarak, “sana, ailene, Türk milletine içecek, sen de ona, ailesine, Gürcistan halkı için içersin” diyor. Ev sahibinin elindeki boynuza bakıyorum, içinde bir litreye yakın şarap var. Değil içmek, taşıyacak halim kalmamış, ben boynuzu masaya dayayarak destek alıyorum, ayakta zor duruyorum. Eğer bunu içersem oraya düşeceğim.

Ev sahibimiz konuşmasını bitiriyor, inanılır gibi değil sonradan öğreniyorum ki, bana olan saygısından ve verdiği değerden dolayı hiç aralık vermeden kana kana kafasına dikip kadehteki şarabı bitiriyor ve boynuzu benim önüme bırakıyor.

İçimden “Eyvah” dedim. Ben kana kana aralıksız içmeyi bırak, şarabı bitirmem bile mümkün değil, bitirmezsem kadeh

277

değil ki; içinde şarap bırakayım, masaya koyayım. Şarap yerlere dökülecek, şarabı dökmeyeyim desem ben döküleceğim.

“Sevgili Dostlarım, önce bu olağanüstü geceye teşekkür ediyorum. Ev sahibimizi onun değerli eşi ve ailesini, ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Bu iki kadehteki şarap yemek öncesinde şu damacana içinde idi. Daha önce birlikte yaşayan ırk, dil, din ayrımı bilmeyen kardeş Gürcü, Türk, Rus halkları gibi birlikte idiler. Biz onları bu kadehlerle ayırdık” dedim. Gurami konuşmayı Gürcü diline çevirirken önüme bırakılmış yerde yatan boynuzu aldım, benim boynuzumdaki şarabın çoğunu diğerine doldurdum ve “ben bu ayrılmış şarabı birleştiriyorum ki; Türk ve Gürcü halkı da ileride birleşsin, daima kardeş olsun, dost kalsın, fıçıdaki şarap gibi sarmaş dolaş olsunlar” dedim, ev sahibine uzattım. Çeviri bitince, Gürcü ritüeli alt üst oldu. Herkes ayakta ev sahibi ile ben kadehleri kaldırdık, içtik bitirdik. Ben şarabı ev sahibine satmış oldum, salon alkıştan kırılıyor, ev sahibi, Gurami ve Tamata ile sarıldık, öpüştük, sarhoşluktan kurtuldum, müthiş bir final oldu.

Kimse artık içmiyor, yemiyor, sadece sohbet ediyor, şakalaşıyor, bize sorular soruluyor, kahvelerimizi yudumluyoruz.

Gece ilerlemiş ve şölen yaklaşık 6-7 saat sürmüştü. Şaraptan ve sohbetten coşkulu ve hoş olan başımla herkesi selamladım. Otele geldiğimde, elbiselerimi çıkarmaya çalıştım. Ceketi çıkaramamış ve o halimle yatağa düşmüştüm. Sabah hala sarhoştum, uyanmıştım ama kalkamıyordum. Ceketi çıkarttım, içtiklerimizi düşününce ve benim için bir şişe şarap yeterli hatta fazla iken, gözümün önünde boşalıp mutfağa giden, hasır sepetlerin içinde ki, en az 10 litrelik 3-4 cam damacanayı hatırlayınca tekrar sarhoş oldum ve tekrar uyudum.

Gurami’ye, Gürcü halkına kardeşce sevgilerimle.

278

Comments are closed.