Savaş İngilizce Öğreniyor


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

Günümüzde Kültür Bakanlığı olarak kullanılan Opera meydanındaki Gümrük ve Tekel Bakanlığı binasının alt katında, arka koridorda, en ortadaki büyük oda, bir soruşturma için Müfettişlere tahsis edilmişti. Ben, Savaş Özdoğan, Sebahattin Koçaş ve Umman Hamidoğulları eski Bakan Ahmet Çakmak döneminin atamalarını soruşturuyorduk. Binlerce memur dosyası, hummalı bir çalışma içindeyiz. Bakan basmış imzayı, sen Mersin’e müdürsün, adam ilkokul mezunu, Belediyede temizlik işçisi, Bakan basmış imzayı seni gümrük işleri şubesine şef yaptım, adam, belediyeden atılma, dosyalar, dosyalar, soruşturma bittiğinde 14 cilt eki ile binlerce sayfa raporu bağlamış, önünde fotoğraf çektirmiştik.

Savaşı işlettiğimiz odada Ahmet Çakmak döneminin atamalarını inceledik. 13 cilt Rapor yazdık. Soldan sırayla; Savaş Özdoğan, Sabahattin Kocaş, Umman Hamitoğullar ve ben

İşte o günlerde, bir gün Savaş Özdoğan odaya girdi “English Fast’ta kursa başladım” dedi. Hepimiz gülüştük, yıllardır kursa gider, herkesten kötü İngilizce konuşurdu. Öğlene doğru Savaş’a bir telefon geldi. Sesini kısarak (Erdener de böyle konuşur, söylediğini kendi bile duymazdı) Erdener gibi konuşmaya başladı. Doğaldır ki, hepimiz dosyalara bakıyor gözüksek de, kulakları

150

dikmiştik. Hiçbir şey sormadık, sorsak bizden saklayacaktı. Öğleden sonra dayanamadı “beyler, bir İngilizce hocam var aklınız durur, kızıl saçlı, şahane bir şey onun için kursa gidiyorum” dedi. Bizler de “Uydurma lan! Yine palavra atıyorsun” diyerek, tahrik ettik. Sabahattin bunu gülmeden çok iyi yapardı. Savaş “Siz inanmayın ama demin arayan da hocamdı”dedi, biz de “yok ya, öyle mi?” diye, alevi körükledik. Savaş da kıza aşık olduğunu, şöyle güzel, böyle hoş falan başladı anlatmaya, Savaş üstelik yeni evli idi.

Odaya İstanbul’dan gelen Mustafa Özsönmez girmişti, tam onun sevdiği işlerdi. Savaş’ın odada yokluğunda hızla biz senaryo hazırladık, başladık oynamaya.

Ben üst katta tanıdığım bir memur hanımdan ricada bulundum. Hocanın adını da öğrendik ya! Bayan kızıl saç. Hepimiz odada iken; “kızıl saç” tekrar Savaş’ı aradı, Savaş çıldırdı. Kız “Kızılay’da kurstan önce bir iki saat birlikte olalım, seni daha iyi tanımak istiyorum. Kızılay Gökdelen’in altında saat:18:00’de buluşalım” diyor. Savaş’ın ağzı kulaklarında, bizler yalvararak, “ne oldu, anlatsana” diyoruz. Savaş aynen anlatıyor. Biz “yok ulan, ilk derste kadın da sana aşık olmuş, öyle mi?” falan diyoruz. Aşk, sevgi, kadın, kız derken, Mustafa “oğlum paran var mı?” diye pat sorunca ortalık buz kesti. “Oğlum, kadın belki kurstan sonra yemeğe gidelim der” diyince, Savaş’ın cebinden 20-30 TL çıktı (1980 lerde 12.500 TL gibi bir maaş alıyoruz) Ben “haydi beyler, arkadaşımıza 5’er 10’ar atın” dedim. Savaş’ta bir 100’lük oldu, artık çok rahat her yere gidebilir. Mustafa’da oyuna renk katmak için, “kardeş sana araba da lazım, benim arabayı vereyim” dedi. Hep beraber cici yengemiz için hazırlandık, arkadaşımızı donattık.

Savaş erkenden ayrıldı. Biz boş durur muyuz? Ben hemen Savaş’ın eşini aradım “Gülay, saat 18:00’de Gima’nın önünde Savaş seni bekliyor” dedim. Gülay gelince kız yalanı, İngilizce kursu hep

151

aksayacak, biz de senaryoya devam edeceğiz. Mustafa, ben, rahmetli Çetin Çoruh (Güm. Gen.Md.Yrd.), rahmetli Ünal Durukan (Güm. Gen.Md.Yrd), rahmetli Alper Özarslan (Muhafaza Gen.Md.Yrd.), Nejat Sarıkamış (Güm. Gen.Md.Yrd.) Erdener, ben, Umman, Sabahattin hepimiz hazırlandık, Gima’nın karşısında Soysal Pasajı’nda konuşlandık.

Beşer dakika ara ile, önce Çetin karşıya geçiyor, Savaş’a merhaba diyor, sarılıyor, sohbete başlıyor. Savaş saate bakıyor 17:45. Ulan bu adam gitse diyor, kız geliyor mu diye sağa-sola bakınıyor. Biz karşıda kırılıyoruz.

Beş dakika sonra, Nejat Sarıkamış, Savaş çıldırıyor, bu adam nereden çıktı diye.

Beş dakika sonra, Ünal. Hepimiz yerlere yatıyoruz.

Ve karşıdan Gülay geldi. Sarıldılar ama sağa sola bakıyor Savaş kısmetine küfrediyor olmalı, kızıl saçlı gelecek diye aklı çıkıyor. Hemen eşini kaptığı gibi Gima’dan uzaklaşıyor. Bizler bittik, öldük, sabahı zor ettik.

152

Sabah herkes erkenden odaya düştü, Savaş’ı bekliyoruz. Surat iki karış geldi, masasına oturdu. Oda sessiz, çıt yok, bekliyoruz. Sessizliği bozan Mustafa’nın cümlesi oldu, “Savaş, araba nasıl işe yaradı mı?” der demez. Savaş “Ulan böyle şansın içine tüküreyim, bilseniz neler oldu?” Biz de “Ne oldu? Allah aşkına anlat” diye gazı verince; “Şans işte, tam bekliyorum ulan Çetin geldi, herif gitsin diye kafayı yedim, ardından Nejat Abi, laf laf ulan git diyorum gitmiyor. Ardından Ünal, Ünal’la Saraçoğlu’nda altlı-üstlüyüz, beni karı ile görecek diye aklım çıkıyor” hep birlikte “yok artık, yuh be…”falan diyoruz. İyice çoştu “anlatsam inanmazsınız!” Biz de “anlat, anlat” diyoruz. “Ardından Gülay gelmez mi? Ne bok yiyeyim, hatunu aldım gittim.” Ben “Eee, kız ne oldu? Yoksa bekledi, bekledi gitti mi?” dedim, surat perişan.

Ben “Kızı ara istersen, gelemedim falan de” diyorum. Uygun olur mu, olmaz mı tartışıyoruz. Bayan memur tekrar Savaş’ı arıyor. Savaş telefonda özür diliyor, tekrar randevulaşılıyor. Biz neler olduğunu soruyoruz “kız biraz kızdı ama, duydunuz yalanla idare ettim, ulan kız yarım saat beklemiş” diyor. Savaş yeniden randevuya gidiyor. Kimse yok, saate bakıyor, biz yine karşı kaldırımda yerlerdeyiz, Savaş saate bakıyor, sağa sola bakıyor, bekliyor bekliyor, yarım saatin sonunda kursun yolunu tutuyor.

Sabah odada toplandık, hep birlikte soruyoruz “Tamam değil mi?” Cevap “Hayır” “Ne oldu oğlum” dememizle, yarım saat beklediğini, kızın gelmediğini, kursta kaş göz ettiği halde, yüz vermediğini, tenefüste yanına gidemediğini anlattı. Biz ölüp, bitiyoruz. Savaş kızın bu kez tavır yaptığını sanıyor, oysa zavallı kızın bir şeyden haberi yok.

153

Mustafa “Normal oğlum, sen dün kızı diktin, o da bugün seni dikiyor” dedi. Savaş da “doğrusun, haklısın” diye teselli buluyor. Biz “gitmeyeceksen paramızı geri ver” falan diyoruz. “Bugün tam zamanı” diye işe asılıyor.

Ertesi gün yine bir şey yok. Ertesi günü yine.

Artık ben “Savaş biz sana numara yaptık, kız mız yok” dedim. Daha cümlem bitmeden telefon çalmasın mı? Kız telefonda, hepimizin aklı çıktı. Bu kez de ya Sabahattin, ya Mustafa bizden habersiz başka bayan memura aynı işi yaptırmış. Savaş bana inanır mı?

Bu senaryo iki hafta kadar sürdü. Bir gün kursta kıza söyleyince, “siz ne diyorsunuz Savaş bey, ne randevusu, ne telefonu, siz deli misiniz?” diyince, Savaş kendine geliyor.

Günler sonra Savaş, “Peki Gülay nasıl randevuya denk geldi?” diye sorunca, bu senaryoyu bizim hazırladığımıza, Gülay’ı da benim ayarladığımı söyledim. Ancak o zaman inandı.

Savaş ingilizceyi öğrenmenin gururu ile kutlama yapıyor. Nejat Sarıkamış, ben ve Savaş

154

Savaş bu yüzden İngilizceden soğudu ve hiç öğrenemedi. İngilizce bilmese de yerli, yabancı ayırt etmeden çapkınlığını sürdürdü. Soranlara veya ayıplayanlara da İngilizcesini ilerletmek için yaptığını söyledi.

Bazen düşünürüm, bu Savaş, bu kadar akıllı ve çalışkan bildiğimiz kişi, telefon eden kızların sesini ayırt edemiyor mu idi? Yoksa bizimle o da oyuna devam mı ediyor ve bizimle dalgasını mı geçiyordu.

155

Comments are closed.