İstanbul, taşı toprağı altın denilen şehir; ikinci kez düştüm eline.
Bulgaristan’da inanılmaz paralar kazanmış, sayısız adama paralar kazandırmışım, şımarıklık yok ama. Almanya, Romanya, Rusya dolanıp duruyorum. 1993 yılı Nisan ayı Süleyman Demirel Başbakan, rahmetli Alparslan Türkeş Başbakan yardımcısı, Türkler Anadolu’dan yıllar yıllar sonra anavatanlarına gidiyorlar, Perestroyka olmuş, Sovyetler dağılmış, Gorbaçov, 75 yıl sonra yakasından diğerlerini atarak Rusya’yı kurtarmış, Ruslar sömürdüğü halklardan, halklar da Ruslardan kurtulmuş. Bu sevinçle Doğu Almanya’dan Gorbaçov’un resmini bavula konup Türkiye’ye getirmiş, ofiste Mustafa Kemal’in hemen karşısına koymuştum. Soranlara da; “Mustafa Kemal Anadolu’nun ezilmiş Türklerini özgür kıldı, Gorbaçov’da Asya’nın Türklerine özgürlüğünü bağışladı” diyordum. Ebulfeyz Elçibey döneminde büyük paralar kazandım. İhtilal ile önce Suret Hüseyinov iktidarı ele geçirmiş, birkaç ay sonra Haydar Aliyev’e koltuğunu devretmişti. Ben ilk iflasımı bu ihtilal ile tattım, ancak bunun adını iflas koymadım. Benim elimde değildi, önlenemezdi ve öngörülemezdi, sanki bir doğal felaket gibi idi.
Parasız, pulsuz kalmıştım, 1994 yılı idi, yerlerde sürünüyordum, Özden diye bir eski dostum var, parasızlığımı biliyor. “Meksan’da çalışır mısın? Patron senin gibi birini arıyor” dediğinde soluğu yine İstanbul’da almıştım. Bir kez Gümrük Müfettişi Muavini iken 1976-1977 yıllarında İstanbul’da kalmıştım, şimdi ikinci kucaklaşmamız gerçekleşiyordu.
334
Meksan’a yakın bir yerde Darphane’ye bakan bir ev tutmuştum. Salih Bey patron, hem de büyük patron ama büyüklüğü kadar naif, bir o kadar da köylü, aynı oranda cimri. Hem işçi partili, hem de işçiden çalan bir adam. Bana ev tuttu, ama evde yatak, koltuk, sandalye hiçbir şey yok, balkona çıkınca Barbaros’un paralelinden Beşiktaş ve deniz görünüyor. Öyle parasızım ki, her şeye razıyım, 2.000.-TL mi, 2.000 $ mı bir maaş alıyorum, adım da, Meksan Makine ve Pompa A.Ş.’nin Genel Müdürü. Şirkette benim gibi herkesin pek çok ünvanı var, ünvanı var ama her şey Salih Bey’de bitiyor. Burnum sürtülüyor diyeceğim ama yeterli değil, kolum kanadım kırık. Karımla papaz olmuşum, elde avuçta hiçbir şey kalmamış, çocuklardan ayrıyım, yalnızım.
Çaphas adlı petrol işleri yapan bir firmadan yine İstanbul’da teklif alıyorum. 5.000.-$ aylık, otel masraflarım ve Ankara ofisimin masrafları, hemen “evet” diyorum.
Bu arada Kayseri Ticaret Odası Başkanı Yılmaz Büyüknalbant ile görüşüyorum. Eski ortağım Tuncer Üçyıldız’ın dostu, arkadaşı idi. Bana Müfettişikten ayrıldığımda kol kanat germişti. Beni Ticaret Odası’nın dış ticaret danışmanı yapmıştı. Sonra bisküvilerini Azerbaycan’a satmıştım. Bir gün bana ihracat taahhüdü olduğunu, kapatamadığını söyledi. İstanbul’da, şimdi adını dahi unuttuğum bir eski muayene memuru vardı, onu yanıma çağırdım. Taahhüt işini ona verdim. Yaptı, bitirdi, yalnızca kambiyosu kaldı. Onun Mehmet diye bir arkadaşıyla tanıştık, o da kambiyo işlemini tamamladı. Ben ve o birlikte parasız, pulsuz İstanbul’dan otobüse bindik, Kayseri’deyiz. Yılmaz Abi’ye evrakları verdim. Para elimizde, herkes hakkını aldı. Ardından iki, üç beyanname daha, ardından Kahramanmaraş, ardından İstanbul, ardından büyük, büyük firmalar, paralar, paralar. Rusya avucumun içinde yeni bir
335
kapı aralıyorum. İleride adı “Laleli” olacak. Yeniden canlandım.
Hasan Abi’den büyük paralar, Ankara Balgat’ta küçük, giriş katı bir daire alıyorum.
İhracatlardan büyük paralar, çocukların evlerini, Ankara’da Akyurt’ta hafta sonu evi, Silivri, Burgaz, Marmara Ereğli de arsalar, bankaya konulan paralar, 10-12 ayda müthiş bir duruma geçtim.
Mehmet Hoylu diye birlikte çalıştığım abim şöyle diyor : “Nadir, Yahudiler parasını üçe ayırır, ilkini karısından, çocuğundan hatta kendinden saklar, ikincisine gayrimenkuller, değerli taşlar, altın vs. alırlar, üçüncüsü ile işlerini, güçlerini yaparlar, herkes onu paranın üçte bir kadar görür, onun üçte ikisi gözükmez.”
Ben de öyle yaptım, arsalar, evler, değerli madenler, banka ve kasalarda paralar sakladım, ileride tekrar bu durumlara düşmemek için, herkese üçte bir gözüktüm.
O üçte bir var ya, o bile dikkat çekici boyutta. Ancak çok tedbirliyim. Bulgaristan, Rusya, Azerbaycan çok yorulmuşum, çok risk almışım, çok kaybetmişim. Kenan Evren gibi resim yaparak günümü geçirecektim. Boşanmıştım, yeni iş yapmayacaktım. Uygun birisi olursa evlenecektim, sevgilimle bu paraları harcayacaktım.
Yavaş, yavaş tekrarlamaya başladım. “Artık çalışma!” “İş yapma!” “Koşuşturma!”diyorum. İstanbul’da çalışırken hastalandım ya, artık akıllandım.
Böyle derken, eş dost arkadaşlara da düşüncemi açmaya başladım, “çok çalışmayacağım, evleneceğim, resim yapacağım.”
336
Evet! 1996’nın sonunda ihracat işini resmen bıraktım. Herkesle yolları ayırdım. İkinci eşim Meral ile evlenmeye karar verdim, 1997 Ekim’inde evlendim. Koç Grubunun ufak tefek teşvik ve yatırım işlerinde dosyaları takip ediyorum. Artık beni yormadan, elimdeki parayı bir işe bağlayıp, oradan gelecek düzenli para ile hayatımı sürdürmeyi düşünüyorum.
Kız kardeşimin kocası Vehbi bir gün “Nadir Abi, biz firma olarak Arçelik bayisi bir arkadaşımız ile maden suyu fabrikası alıyoruz. Sen de katılır mısın?” demesiyle, hayaller alemine tekrar yolculuğa çıktım. “Parayı hissem kadar korum, hissem kadar kar alır, geçinir giderim” sandım.
Demetevler’de bir adrese gittik. Arçelik’in Türkiye’deki üçüncü büyük bayisi. Kamyonla mal geliyor, kamyonetlerle dağılıyor, bankalar kapıda, herkes “Akif Abi, Akif abi” ayakta. Madensuyu fabrikasında büyük ortak o olacak. Bir de Kızılcahamam Arçelik Bayisi var ki; o da Akif’in ağzına bakıyor. Köylerinin işletemediği AS-KOOP Maden suyunu Akif’le birlikte canlandırmak istiyorlar. Her şey hesaplanmış, Akif büyük ortak, Vehbiler (Mehmet İnce, kardeşi Mustafa İnce, Şevki Gökçen, kardeşi Asım, Zafer) büyük ortaklar, Kızılcahamamlı bir iki de şişe dolum ve pazarlama işini yapacak adam, ASEL Mineral Meşrubat A.Ş. kuruluyor. Lütfettiler, ben de araya sıkıştım. Tek okumuş, yazmış, bürokrat olan, yol iz bilen benim, sanırım bu nedenle beni aralarına aldılar.
Daha yıl bitmedi, Akif battı, şirketi askıya aldık, ASEL’i bıraktık, borç, harç yığıldı, para lazım, Ahmet Nevruz’dan mı? Kayınpederden mi? Borç aldım diyerek tam hatırlamıyorum, ben çok büyük bir para koydum. Yeni Mineral Meşrubat A.Ş.’yi kurduk, bu kez büyük ortak oldum. Her şey zaptı rapt
337
altına alındı. Fabrikaya eski, bankacı bir dostumu oturttum. Ben ve eşim para, tura ile uğraşıyoruz. Şevki diye bir oğlan kapak, şişe, koli işlerini takipte, Asım, Mehmet, Vehbi pazarlamada. Onların da pazarlama ve beyaz eşya satış yaptıkları şirketleri de Akif ile birlikte batmış, pazarlama bilgileriyle yanımızdalar. Ekip bomba gibi gözüküyor. Bankalar kredi veriyor, şişeler alınıyor, satışlar patlıyor. 7-8 ilde satış yaparken, ASKOOP İç Anadolu ve Karadeniz’i ele geçiriyor. BEYPAZARI Maden suyunun sahibi Niyazi bey bizimle kavga etmiyor, arkadaş ve dostuz, “abi saygılar” falan, İl sayımız 35’e çıkmış, bayi sayımız 85 olmuş.
Mali Müşavir Mehmet ile karlılık durumu, kâr nasıl dağıtılır konuşuyoruz. “Abi ne kârı? Ters valör almışsın” “Ne ters valörü? Nasıl zarar anlamadım?” derken; benim şişe alımında kullandığım kredi ile benim bayilere verdiğim vadenin maliyetlerinin dikkate alınmadığını, üretim arttıkça bunu hissetmediğimizi, ancak büyük zarara doğru gittiğimi söylediğinde, beni bir telaş aldı. Ancak ben asla kaybetmem ve daima kazanırım. Hemen çareler aradım, sektöre, kullanılmış şişeyi soktum. Çingene bir adam buldular, cebinde 40 sayfalık küçük bir defter ile dolaşıyor. Her gün farklı bir kamyona, yıkanmış temizlenmiş şişeler çuvallara yükleniyor, fabrikada dönüşümlü şişeler gibi tekrar yıkanıyor. Gece yarıları nakliyeler, neyse işi yoluna koyduk. Şişe maliyetimiz 1⁄4 oranında indi, karımız %60-65’e çıktı. Şişecam bizi fark ediyor, çünkü aldığımız şişe sayısı azalmaya başlamış, Valilik, Sağlık İl Müdürlüğü herkes baskında, bir şey bulamıyorlar, işçiler çok memmun, maaşlar tıkır tıkır ödeniyor.
Kışlık kömür veriyorum, çocukları okula başlarken önlük, ayakkabı, çanta, defter alıyorum, Fransız malı, su geçirmez
338
montlar, ayakkabılar üstlerinde. Vardiya yapıyoruz. Haftada bir kırmızı, bir beyaz eti, iki kırmızı, iki beyaz ete çıkarmışım. (İleride iş müfettişi benim hayır olsun diye verdiğim kömürü, neden ikinci sene vermedin? Neden ikinci sene mont almadın? Diye beni sorguya çekecek, bu yüzden.)
Paraya ihtiyaç var, Selami ve Mehmet Mert diye iki dostum var. Biz de bu işe girelim diyorlar. Ben çok para koymuşum, iş büyüyor, eski bankacı fabrikamızın müdürü Necip bizi Toprakbank’a yönlendiriyor. Selami 80.000.-TL gibi bir para koydu. Hissemden bir miktar ona verdim, bankadan 130.000.- TL kredi kullandık. Kapak, şişe şekle girdi. Fuarlardan pet şişe bakıyoruz, su yapacağız. Türkiye’de ilk kez aromalı maden suyuna başvuruyorum. “Olmaz öyle şey kardeşim” diyor Tarım Bakanlığı. Yurtdışı, yurtiçi fuarlardayım. Bayilerim yurtdışı seyahatlerinde, İspanya’da Flamenko izliyorlar.
Aromanın Antalya Bayisi Antalyaspor’un Başkanı, hemşehrim. Şenol Aksekili olunca ona Antalya otelleri işi bağladım. 200.000’nin üzerinde dönüşümlü şişe verdim. Antalya da bomba gibi oldu. Aroma’nın sahibi rahmetli Ömer Duruk anne tarafından akrabam, “bana şu işi hazırla, seninle maden suyu ve su işi yapalım” diyor. Onun maden suyu ve suyu yok.
Hani, resim yapacaktım, çalışmayacaktım ya, artık işimiz, gücümüz maden suyu ve su oldu.
Konya Ereğli’de, İvrindi mi, Evrenez mi bir dağdan su geliyor, eski su fabrikası kapanmış, belediye ihale yapıyor. Ömer Amca beni gönderiyor. İhalede verdiğimiz fiyat yetersiz kalıyor. Fizibiliteler, makine parkları dosyalar hazırlamışım, ASKOOP maden suyu, yanına bir de su alınırsa, arkada da Aroma olursa uçarız artık diyorum.
339
Eski dostlarımdan Feridun Paşa Jandarma Asayiş Vakfı’nın başında. Kendisi emekli tümgeneral, ama fevkalade vatansever ve çalışkan ve çok donanımlı. Paşa’ya Aroma ile birlikteliğimizi anlatıyorum. “Dağ, taş gezen askerin suyunu neden alıyorsunuz? Aroma, Vakfınız ve Mineral Meşrubat bir araya gelelim. Pet şişe su işine girelim” diyorum. Şirket ana sözleşmeleri hazırlanıyor, Ereğli olmadı ya, Afyon’da Kemal Horzum’a ait Genç Su fabrikasına bakıyoruz, olmuyor, Kızılcahamam’da Köyüm Su var onunla konuşuyoruz, olmuyor.
Bizim maden suyu iyi ama, bayiler su istiyor. Aromadan ses yok, Javdes yatırımı hala düşünüyor.
Ben iflas ettikten sonra Aroma benim belge ve verdiğim bilgilerle Uludağ’da su işine başlayacak, Javdes de Javsu ile piyasaya girecekti.
21 Şubat 2001 Cumhurbaşkanımız Sn. Ahmet Necdet Sezer ve Başbakanımız Sn. Bülent Ecevit televizyonlarda Milli Güvenlik Kurulu toplantısında anayasa kitapçığını birbirine atıyorlar. Yok salonu terk etti lafları, yok istifa edecek dedikoduları, iki gün sonra bankalarda büyük olaylar başlıyor. Kredi kullanıyoruz ya, 3 gün %3000 (üçbin) overnight (gecelik faiz) 27 veya 29 gün %300 gecelik faiz ve kredimiz bir ayda iki misli oldu, hemen bayilere döndük, çekler var elimizde, çekleri sorarak veya sormadan işleme koyduk, bayiler kızdı, küstü, borçlar ödenmez oldu, dönüşümlü şişeler bayilerde kaldı, soda siparişi kesildi. Kapakçı, kartoncu, şişecam, kömürcü, etiketçi hepsi para için sıraya dizildiler.
Bu telaş arasında ev, arsa ve para bitti. Çalışanlar dağıldı, Şevki’ler, Asım’lar, İnce’ler görünmez oldular. Karımla ben Ayrancı’da kala kaldık, bir de (Görünmez Adam) Recep Yıldırım. Tabi şirketin bütün borçlarını ödemekte bana kalmıştı.
340
“Tamam ödeyeceğiz, ödüyoruz, ben ödüyorum, bana uğra”, falan filan derken, elimdeki üçte bir saklanmış para da eridi gitti. Sıra geldi evlere! Çayyolu’ndaki bir dairemi sattım. Balgat’taki dairemi sattım, Akyurt’taki hafta sonu evini sattım, Toprakbank 9 tane denize sıfır villa arsama el koydu. Sevgili dostum, kardeşim Ahmet Nevruz bu zor günlerde 80.000.-TL verdi. Kendisine Ayrancı’daki ofisi devrettim. Öyle bir dost ki, 8-9 sene sıkıntımız sürdü. O da her seferinde vekalet vereyim evini geri al dedi. Onun bu büyük davranışında ben hep mahcup oldum. İlerleyen yıllarda bu nedenle kimseden borç para isteyemedim. TMSF’ye Toprakbank’a kefaletimden dolayı sağa sola borcum bitince, emanet evi devraldık.
Hani! 8-9 yıl önce ihtilalde Azerbaycan’da sıfır olmuştuk, elimizdekileri kaybetmiştik ya; bu kez sıfır değil eksilerde dolaşmaya başladık, boğazımıza kadar borçla yapayalnızdık. 11 Eylül 2001’de ABD’de ikiz kuleler yıkıldığında çok sevinmiştim. Ben battım ya, dünya da batsın istemiştim.
Çok güçtü gerçekten. Karımla ben ve yeni doğmuş kızım sevgili Alım birkaç kuruş danışmanlık ücreti ile kimseye belli etmeden o günleri arkada bırakıyorduk. Çekler, Mahkemeler, ve bir yandan iş yapmaya çalışma.
İnsan öyle güçlü ki; hele birbirini seven iki kişi, birbirine sarılırsa onların gücü öyle artıyor ki; tahmin edemezsiniz. Ben sevgili küçük karımla bu öyküyü arkada bıraktım. Ben ve sevdiklerim kazanmak gibi kaybetmenin de doğal olduğunu öğrendik. Ben, sevginin, dostluğun ve aklın her şeyden önemli olduğunu herkesten iyi öğrendim.
341