Çocukluğum, yaz aylarında dedemin yanında geçmiş, bağımız var, bostanımız var, daha önemlisi kovanlarımız var, çocukluk işte! Bağ, bostan, üzümler, kavun, karpuz, kelek oyalanma ve eğlence malzemesi, kovan ve arılar ise, benim dışımda idi, ben dedemi arıların yanında iken, uzaktan seyrederdim. Çocukken, balla ve arı ile ilgim ne derseniz, bal kesimini sonrası sıcak petekler, büyükçe bir kazana toplanır ya, karakovandan çıkan iki el genişliğinde petekler, teker teker kazana diziliyor ya, ben de kazanın kapağını açıp kapatırdım. Bal kesiminin bitimine kadar balı beklerdim.
Bekçiyim ama yeni kesilmiş balın ılık peteğini bisküvi gibi ısırarak yemek var ya, işte ben bal tadını böyle öğrendim. Ben baldan anlarım. Ailem, eş dost çevrem de benim baldaki uzmanlığımı bilir ve kabullenirler.
Ayvalık pazarında geziyorum. Pazarın köşesinde bir tezgah üzerine dizilmiş süzme ballar yer alıyor, kekik, çam, çiçek, akasya falan yazıyor. Ben petek balı arıyorum. Satıcı kendisinin balcı olduğunu iddia ediyor. Bana, beni inandırmak ve güven sağlamak için küçük kavanozları açıp ikram ediyor. Ben verdiği kaşığı almadan, açık kavanozu kokluyorum, tadına bakmadan, “bu çam değil”, “bu çiçek balı, biraz değişik”, “bu bal akasya değil” diyorum. Adam her açıklamam da dudağını büküyor, gözlerini açıyor.
Yavaşca tezgaha eğildim, başka müşteriler duymadan kulağına “bana lütfen en iyi balını göster” dedim. Adam şaşkın, koklayıp bal hakkında şöyle veya böyle diyen herhalde onun gördüğü tek kişiyim. Tezgahın altından etiketsiz bir kavanoz çıkarıyor ve küçük bir kaşık tadımlık uzatıyor, yine balı tatmadan, kokluyorum. Derin bir nefes ve sonrasında “güzel bu oğul balı olmalı, kekik yaylasından mı?” dedim. Adam şaşkın, “Abi bu kavanozu sana hediye ediyorum, para istemem” dedi, hem eşim, hem annem şaşkın vaziyetteler. Artık herkes biliyor, ben balı biliyorum. Kimse ben bal aldığımda beğenmedim diyemiyor, yalnızca çok güzelmiş demekle yetinebiliyor.
2014 yılı olabilir, İzmir’den güzel bir öğlen yemeği sonrasında, tabi birkaç çeşitte tatlı yedikten sonra Ankara yoluna koyulduk, Salihli, Turgutlu derken arkamızdan selektör yaparak bir Mercedes geliyor, eşim direksiyonda, arkadan sürekli selektör yapılıyor, arabayı sağa doğru sürüp yol veriyoruz, arkada gelen araç bizi geçmiyor, bu sefer araba yanımıza geliyor, selam veriyor, el sallıyor. Eşime “Bu adam kim?” diyorum. Her zaman hatırlayamadığım kişileri hep o bildiğinden bu sorumu normal buluyor ve “Ben de tanımıyorum” dedi.
Adama bakıyorum, bana el sallıyor. “Meral bu adam beni tanıyor, dön ve bir bak” diyorum. İkimiz de bakıyoruz adamı tanıyamıyoruz. Üzerimizde bir miktar para var, bize sıkıntı verebilir, diye düşünüyoruz “gaza bas, uzaklaşalım” diyorum, Mercedes’i geride bırakıyoruz.
Üç-beş dakika sonra solumuzda yine Mercedes belirince, adam gülerek, tekrar selam veriyor, biz de bir benzinliğe yaklaştığımızı görünce yavaşlıyoruz, sağa yanaşıyoruz. Mercedes geliyor, önümüzde duruyor, adam kapısını açarak hemen inip, benim oturduğum sağ tarafa yanaştı. “Merhaba abi, ben Ali, beni tanıdın mı?” Aralık camdan duyuyorum. “Tanıyamadım” diyorum. “Abi, ben Doğuş Oto’dan Ali tanımadın mı?” dediğinde, ayıp olmasın diye gülümsedim.
“Abi, nereden geliyorsun, yolculuk Ankara’ya değil mi?” Allah, Allah adam benim Ankara’da oturduğumu, Doğuş Oto’nun servisinde arabanın bakımı yaptırdığımı biliyor, demek ki tanışıyoruz diyerek kapıyı açıp, iniyorum.
“Hayırdır, Ali sen ne yapıyorsun? İzmir’de ne işin vardı?” diye lüzumsuz bir soru soruyorum. “Abi ben Doğuş Oto’dan ayrıldım. Rize’de balcılık yapıyorum” dediğinde beni kalbimden vuruyor.
“Abi, Rize’deki çok özel ballarımı İzmir’de eşe dosta getiriyorum, çok iyi para ediyor, durumum çok iyi abi” diyor, konuyu değiştiriyor, “Passat’tan memnunsun değil mi? Abi bakım servisi çok iyi, ama işçilik ve malzeme ücreti çok yüksek değil mi? Abi” Artık, Ali demek ki benim iyi tanıdığım bir servis çalışanı.
“Çok iyi yapmışsın, balcılık iyi yapılınca kazançlı değil mi? Aferin imkanım olsa ben de balcılık yaparım” diyorum.
“Abi, dur bir dakika, sana bir kavanoz bal vereceğim” dediğinde ben temelli dağılmıştım. Yürüdük, bir kutu içinde 6 kavanoz var, birini aldı ve bana uzattı. Balı hemen alacağım ama, adamın hediyesi olmamalı, ben de önceden sorayım dedim. “Ali, kavanozu kaç liraya veriyorsun, söyle de alalım” dedim. “Abi, bu kavanoz 200.-TL” dediğinde “nasıl ya! 200 TL bal olur mu?” O da “Abi, bu bal 1.800 gram, fiyat bu kalite için çok normal” diye cevap verdi. O zamanlar iyi ve doğru bir süzme bal zaten böyle bir kavanozda 80-90 TL, aklımdan adam Rize’de doğal ortamda bal yapıyorsa, fiyat uygun diyorum, ama ben pazarlık etmek istiyorum. “Ali, kavanoza 150.-TL vereyim” diyorum.
Cevap vermeden yandaki küçük kavanozu açıyor ve bir kaşık balı ağzıma veriyor, inanılmaz! Şahane bir bal “Ali, çok iyi” dedim. O sırada gözüm diğer 5 kavanozda, o da gördü. “Abi, şu iki kavanozu Ankara’da bir abime vereceğim, diğer üçünü sana verebilirim” dedi. İyice coştum, yakınlaştık ya “Ali, dört kavanoza 500.-TL vereyim, olur mu?” deyiverdim. Ali cevap vermedi, bagaja uzandı, elinde tattırdığı kavanoz ile iki kavanozu aldı arabasının arka koltuğuna koydu. “Abi, bagajı açta koliyi koyayım” dedi. Ulan kavanozu 125 TL’ye aldık diye içimden seviniyorum. Ali bizim bagajı koliyi koydu, aralarına bir şeyler yerleştirdi. Beni kapıda bekleyince eşimden 200-300.-TL daha alarak 500.-TL’sını ödedim. Ali beni öptü “Abi, serviste Hüseyin var, o iyi çocuktur, selamımla gidebilirsin” dedi, ekledi “yenge eyvallah” dediğinde ben arabada yerimi almıştım. Ali’nin arabasına dönüşünü bekledik, Mercedes kısa sürede önümüzden kayboldu. Meral’e olayları anlattım. Ben balcıyım ya! Eşim “Fazla olmuş ama oğlana, kıza veririz, kardeşin ve annene verirsin, paylaşırız” dedi. Akşam hava kararırken, Ankara’ya ulaştık.
Arabada balı öyle anlatmıştım ki, eşim de eve gelir gelmez, balı hem tatmak, hem de bölmek için kavanozu açtık. Ben “İnan tadına şaşıracaksın” derken, birer kaşık aldık. Eşim bana balcı ünvanımdan dolayı bir şey söyleyemiyor, ben bir kaşık daha aldım. Aaaa, bu bal değil ki, “Meral bu ağda, şeker yahu” dedim.
Yolda anlattım ya, Ali beni baldan yakalamıştı. Arabanın plakasında Doğuş yazıyor, araba Passat, plaka Ankara, bizi kolayca avladı. Hem konu bal olunca, ben kolayca kendim avlandım.
Demek ki; kandırma için kandırılma ortamınız uygun olmalı, kandırılmayı, bizdeki kanma isteği hızlandırmalı, ayrıca cahil ve bir şey bildiğini zannedenler veya kendini karşıdakinden daha akıllı görenlerin, kanma ortamı daima uygundur. Karşıdakinin anlattıklarına kolayca inanırlar, inananlar hiç sorgulamazlar ve gerçeği görmezler, gerçek arayışında da olmazlar, yalnızca inanmak isterler ve inanırlar, kanarlar.
Nadir Elibol
Ankara, 15 Mayıs 2020
Corona günleri