Londra’dayız

Gümrük ve Tekel Bakanlığı müfettişi olarak yaklaşık 10 yıl çalışmışım, 1985 yaz teftiş dönemi bitmişti; uzlaşmaz ve iddiacı tavrımdan dolayı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı’na getirilmemiştim. Bu tavrım Mülkiye’deki yanlış(!) eğitim ve öğretimden; Devleti bir varlık, tek hakim, mutlak güç olarak görmekten kaynaklanmakta idi. Devlet için her şeyi yapıyorum, ama ileride o devletin insanlardan oluşan, bir yönetici grubu olduğu, o insanların da siyasi partilerle bu işi yaptığını öğrenecektim. O günlerde Devleti, Mustafa Kemal’in kurduğu Devlet olduğunu sanıp Devletin hükümete dönüştüğünü çok sonra anlayacaktım. Devlet, bize öğretilen eski devlet değilmiş, biz de olmayan devleti savunup, onu kutsallaştırıyormuşuz.

Selahattin’i At Isırdı

Selahattin Yarar adında Mülkiyeli bir arkadaşım vardı. Savaş’ın sağ tarafı idi. Savaş’ın sol tarafı da Ferhat idi. İkisi birbirini çok sevmezler ama, ikisi de ayrı ayrı Savaş’ı severlerdi. Savaş vasıtasıyla ortadan biz de Selahattinle arkadaş olduk.

Bilezik

2004 yaz ayları, 2001 yılı “Anayasa kitapçığı krizi”yle iflasımız sonunda, daha yeni yeni kendimize geliyoruz, sağdan soldan birkaç danışmanlık, Otokoç ve Beldeyama’dan üç beş ithalat dosyası geliyor. Ancak geçtiğimiz yılların parasal sıkıntıları sürüyor, ama artık iflasın tozu yavaş yavaş siliniyor. Keyifli bir günüm! 10-11 yıldır yanımda çalışan Recep yanıma gelerek, “Nadir abi, hani dün senden izin istemiştim, eve erken gitmiştim ya, Avusturya’daki dayım bize yemeğe gelmiş, ben de eve tavuk almıştım, tavukları haşladım, tavuk suyuna bir çorba yaptım, sonra da tavukları kızarttım, bir de pilav yaptım, çok hoşuna gitti. Abi, Antep’ten Mehmet abinin size gönderdiği baklavayı da bana vermiştin ya, çayın yanına onu da ikram ettim.

Karım Doğurdu

1997 yılı olmalı, yanımda çalışan Recep evlenmiş, birkaç ay sıkıntılı cinsel sorunlar yaşamış, sonra bir arkadaşımızın kulağına yazdığı dualar ve bağladığı kurdale sayesinde olağan yaşama dahil olabilmişti. Tabi arkasından ofis çalışanları da Recep’e çoluk çocuk sormaya başlamışlardı. Ben de bir gün “Recep, nasıl gidiyor evlilik?” diye sorduğumda, “Abi, bir önceki gün 3 kilo elma aldım, dün akşam eve geldiğimde, üç kilo elmadan bir tane yoktu. Ben de “kız, bu elmalar ne oldu?” dediğimde, “heç, yedim” cevabını verdi, abi bu karıyı anlamıyorum, biz iki kişiyiz, aptal mı, akıllı mı insan eşine bir tane olsun ayırır değil mi?” dediğinde işi uzatmadım. Araları biraz tatsız gibi idi.