Banka Alıyorum


Deprecated: implode(): Passing glue string after array is deprecated. Swap the parameters in /var/www/wp-content/themes/largo-0.6.4/inc/post-social.php on line 157
Print More

Tuz işinden eski ortağım Münir’in bacanağı olan, ancak ne parasını, ne okulunu, ne yaptığı işi, ne nasıl geçindiğini bildiğim Fikri isminde birisi ile Almanya’da tanıştım. Frankfurt’ta yaşıyor. Bulgaristan’dan çimento getirirken, Bulgarlar Türk bankalarıyla doğrudan çalışmak istememeleri nedeniyle, ortağım Münir Almanya’da yaşayan bu bacanağından yardım istedi. Adam banka kambiyo bilmiyor, okuma yazma yok, ancak pek çok bankanın üst kademeleri ile kolayca görüşüyor ve randevular alabiliyor. Bize de BFG Bank ile görüşmeler sağlamış, benim hesabıma Türkiye’den gelen çimento bedeline az bir komisyon alarak, Bulgaristan’a havale yapmış ve aradaki kazanç ve komisyonları kolayca çeşitli hesaplara dağıtmıştı. Sanırım işçi sendikalarının bankası veya sendikaların çalıştığı bir banka idi. Herhalde Bulgarlarda bunu o nedenle tercih etmişlerdi.

Bankanın şube müdürü veya bölge müdürü olan bir kişi de bizim bu projemize göz kulak oluyordu. Fikri ile kanka gibi idi, Peter Franzen.

Bizlere inanılmaz kolaylıklar sağlıyor, yol gösteriyor, bekletmeden ödüyordu. Sonradan öğrenecektik ki; Fikri ile Franzen bir çok Almancıyı dolandıracaklar, usulsüz krediler ipotekler falan derken, ikisi de senelerce hapis yatmıştı.

1992, Bulgaristan Kıbrıs ticareti üzerinden yaklaşık 10 yıl geçmiş İstanbul’dayım, Kıbrıs ile işler yapıyorum. Asil Nadir Bey’e danışmanlık, uçak alım satımı derken; Türkiye’de pek iş yapmıyorum, çünkü Türkiye, ben de dahil iflaslar, batan firmalar, bankalarla çalkalanıyor. Toprakbank, Esbank batmış, sahiplerinin mal varlıklarına el konmuş, TMSF acemi yıllarında ama, Zekeriya Temizel’in ekibi çalışıyor, BDDK oluşturuluyor,

359

Maliye adam takip ediyor, MASAK paraları izliyor, her yer harp meydanı gibi idi.

Telefon’da bir ses: “Alo, Nadir’ciğim, canım kardeşim, nasılsın?” ses yabancı değil, telefondaki Fikri, tanımamazlığa getiriyorum. Hapisten sonra birkaç kez görüşmüştüm, ancak görüşmek istemiyordum. “Kimsiniz? Tanıyamadım” dedim. “Ben Fikri” falan filan “özledim” yalanları, “nasıl buldun telefonumu?” “Münir verdi” o da ayrı bir aşağılık adam. Uzak durmak, bulaşmak istemiyorum.

Münir’de yıllar önce hacca gideceğim diyerek şirketten borç paralar almış, Sonra “çekim, senedim ödenmedi, hapse gireceğim yardım et” diyerek önce 80.000.-$, sonra 90.000.-$, sonra yüz küsur bin dolar falan derken “Nadir’ciğim ben artık şirketten ayrılayım, ticareti bırakıp ibadete başlayayım” diyerek ve ardından “verdiğin paraları şirketteki hisseme say be kardeşim” diyerek bizleri kandıran bir adam. Hani, öldüyse rahmet anarlar ya, gavur olanlara da toprağı bol olsun derler ya, inanın buna hiçbir şey söylenemez. Herkese göstererek seccadeyi arabanın arkasına koyar, Sofya’ya vardığımızda herkes gibi gecelere kaybolur, taa dönüş günü, bagaja valiz çanta konulurken; kenara sıkışmış günlerdir sarıldığı gazete kağıdından ayrılmamış seccadeyi görür. “Abi unutmuşsun, herhalde?” dediğimde, gülüşürdük. Böyle bir adamdı. Günümüzde yeni yetmeler onu çoktan solladılar, fersah fersah öne geçtiler.

“Evet Fikri’ciğim, İstanbul’da mısın?” dedim, tüm sahtekarlığımla, ancak Almanya’da olduğunu Franzen’in beni arayacağını bir konusu olduğunu söyledi, telefon konuşması bitti.

Yine bir pislik vardı. Beni Franzen neden arasın diye düşünürken, telefon çaldı, cep telefonunu Franzen İngilizce ve Türkçe selamladı, görüşmek istediğini söyledi, Tarabya mı?

360

İstinye mi? Prenses veya Prens diye bir otelde olduğunu söyledi, buluşmak istedi, “önemli bir iş” dedi. Otelciyi istedim, adres alıp, otele gittim.

Resepsiyon’da Franzen’i sordum, eliyle gösterdi, lobide tek başına oturuyordu, kilo almıştı, tanıyamamıştım. Bulgaristan günlerinin anısına sarıldık, öpüştük, ürkerek, çekinerek yanına oturdum. Çay, kahve falan derken konuya girdik.

Kartını verdi, Şekerbank Finans koordinatörü veya danışmanı. Gözlerim dışarı çıktı. Nasıl oldu, ne işin var, falan derken Almanya-Rusya-Avusturya-Türkiye bankaları arasında para trafiğini yönettiğini söyledi, uzatmayalım. Kuzey Kıbrıs’ta off-shore bankalardan birinde 2.000.000.-$ parası kalmıştı, “bunu bana kurtar 200.000.-$ senin” dedi. Ayaküstü bilgileri aldım. Türkiye gibi KKTC’de kanamalı vaziyette biliyorum, ama “bakacağım” dedim.

Kıbrıs’tayım, Mustafa’ya anlattım. İsmet Bey ile konuş dedi. İsmet Bey Mülkiye’den abim. Konuyu olduğu gibi, Bulgaristan, çimento, BFG Bank, becerikli adam, 200.000.-$, 2.000.000.-$ takılmış aynen anlattım, “yardım edelim abi, kaynağında kesersin” dedim.

Aradan bir süre geçti. Tekrar Kıbrıs’ta rahmetli İsmet Abi’nin yanındayım. “Söyle adamına işi hallettim, parasını çekebilecek, ancak Yeşiladabank var satılık, bu bankayı satın alırsa, bizleri ortak yaparsa, bu işi tamam bilsin” aynen Franzen’e ilettim, “tamam Kıbrıs’a geliyorum” dedi.

Mustafa Abi, İsmet Abi, Franzen, ben yemekteyiz. Bankayı birlikte alalım denildi. Bende uçaktan alınan büyük para (!) var ya, herkes, hem onu oyuna sokmak istiyor, hem de benimle ortak olmak düşüncesindeler.

361

362

Mustafa genel müdür olsun (%5hisse), İsmet Abi Yön.Krl.Bşk. olsun (%5hisse) iki kişi daha eklenecek, %10 benim, 200.000.- $’ı almayacağım ve 80-90.000.-$ daha vereceğim, Franzen büyük hissedar olacak, tokalaştık.

Dudak büktüm içimden, “haydi hayırlısı” dedim. Daha önce büyük para kazandığım ihracattan sonra “artık sakin olayım” diyerek maden suyu fabrikasını almış ve batırmıştım ya, şimdi de uçaktan aldığım parayla “artık sakin olayım, bankacılıkla uğraşırım” diyerek banka alıyordum. Kendi kendime “böyle olmaz! Bu kez batma olmaz, ben küçük hissedarım, ayrıca onlar işi biliyor, bu iş tamam” dedim.

Pasaportlar, noterler, elçilik tasdikleri, mütekayyidlik evrakları hazırlandı. İlk hamlede yabancılar için farklı bir prosedür çıktı, Franzen’in Almanya’da mahkumiyet hali ortaklığa engel oldu. Olsun! Franzen’in hisseleri İsmet Abi’ye emanet edildi. Evraklar, Maliye Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı vs. vs. yerlerde gezerken; TC Vatandaşlığı’nın yerine KKTC vatandaşlığı olursa işlerin kolay olacağı, TC Vatandaşı olursa Türkiye’de BDDK ile işlemler olacağı ortaya çıktı.

İsmet Abi çok yoğun! Bir iki Kıbrıs gelişimde yine görüşemedim. Neyse uzun dalgalanmanın sonunda, bana “banka’da hissedar gözükme, senin hissen de Mustafa’da veya ben de gözüksün” dedi.

Eeee! Herkes para koymadan Yeşilada Bank’ın sahibi oldu, bizim 200.000.-$ gitti, bir de 80.000.-$ verirsek? Kendi kendime “bu iş olmadı, esnek bırak, kavga çıkarma” dedim. Ercan Havaalanı kapatılıyor. Geçitkale Havalimanı açılacak, ihalesi olacak, adamlarla işim var, sustum.

Gidiyorum, Türkiye’den kredi isteyenler var, herkes batmış iflas etmiş, Yeşilada Bank ile ilişkimi bilen birkaç dostumla

363

bankaya kredi talebi götürüyorum “bakıyoruz, ediyoruz” Mustafa beni yere göğe koymuyor ama bir işte çıkarmıyor, çıkaramıyor.

Sonra işi anlıyorum, Yeşilada Bank’ın kredi verme limiti yok, var da yok, sermayesinin belli bir oranı Merkez Bankası’nda, bu limit de İsmet Bey vasıtasıyla dolmuş, Türkiye’den gelen bir mülkiyeli dostum Kuzey Kıbrıs Merkez Bankası Başkanı olmuş, kendisini aradım. “Bu ne iştir?” dedim. “Abi, öyle krediler vermiş ki, kredi geri dönmüyor ve batırmış, incelemeye aldık” dedi. Güldüm “Neden gülüyorsun, hem bu olayın seninle ne ilgisi var?” dediğinde de “İsmet ağabeyimiz o 400.000.-$’ı arkadaşına kredi olarak vermiş ve bölüşmüş, 250.000.-$ krediyi de otelci ile paylaşmıştır” dedim. “Yok abi!” dediğinde kendisini çok iyi tanıdığımı söyleyip, bu bankanın asıl sahibi de Franzen’dir” dediğim anda suratı değişti, “nasıl? O adam bankanın danışmanı gözüküyor, hem sen bilme ama hakkında kara para incelemesi var” demesin mi?

İçimden sessizce Yücelerin Yücesine şükranlarımı ilettim. “İyi ki T.C. sorunu çıkarıldı, iyi ki ortak olmadım” dedim.

Mustafa’ya “Abi, ben bu bankadan hiçbir yarar göremiyorum. İsmet Abi, alıyor, satıyor, banka kredi vermiyor, Merkez Bankası kredi limitlerinin dolu olduğunu söylüyor, benim 200.000.-$’ımı istiyorum, Franzen ve İsmet Beyle konuş” dedim.

Ertesi günü, Mustafa Abi ile sohbete başladığımızda; Franzen’in Kıbrıs’ta ev aldığını, İsmet Bey’in iki arkadaşına kredi verdiğini geri gelmediğini, benim parayı vereceklerini, biraz süreye ihtiyaç olduğu söyleyince, “Bak abi! Dün merkez Bankası’nda idim, 9.600.000.-$’lık sermaye artırımı inceleniyor” deyiverdim. “Ben paramı istiyorum.”

Ertesi günü Ankara’dayım. Mustafa Abi “gelebilir misin? İsmet bey seni davet ediyor” falan filan dediğinde “paramı hazırla” dedim.

364

Yeşilada parayı ödeyeceğim diye beni kandırıyor, Merkez Bankası’da Franzen ve Avusturyalı kadın kim diye öğrenmek için beni davet ediyor. Başkan çok düzgün bir mülkiyeli. Almanya’da bir yaşlı adamın hesabını Avusturya bankasının evraklarıyla boşaltıyorlar, Rusya’da bir yığın banka değişimi ile parayı kaybettiriyorlar, sermaye diye Avusturyalı bir ortakla sermaye artırımı yapıyorlar, başrolde İsmet ile Franzen.

Mustafa’yı uyardım “sonu iyi olmayacak, benim paramı ver, sen de bankadan görevden ayrıl” dedim.

Paramı vermediler. Ben bu karanlık prosedürde hep İsmet ile Franzen’i suçlu buldum. İsmet ağabeyinin 70’li yaşlarındaki bu hırsı onu yok edecekti.

Artık İsmet ve Franzen’le hiç görüşmüyorum. Hep Mustafa ka- nalda. 200.000.-$’ı da
silemiyorum. Kızmaya başladım.

Birkaç yılda kızgınlığım geçti. Parayı, bankayı unuttum. Her zaman yaptığım gibi elime süngeri aldım, siliverdim.

Bir gece yarısı bir telefon Kıbrıs numarası “ben avukat (x) Nadir Bey’le görüşeceğim” “Evet benim ancak bu saat nedir?” dedim.

365

“İsmet bey arayabileceğimi söyledi” dediğinde “O husus kendisi için geçerli idi. Sizin için değil” dedim telefonu kapattım.

Sabah yine aynı numara “buyurun dinliyorum” dediğimde “Franzen Bey Ulucanlar Cezaevinde, kendisi sizinle görüşmek istiyor, bir de ricası var Sincan’a alınabilir mi? Diye soruyor” ben de “İsmet Abi beni arasın” dedim.

İsmet arayamıyor. Mustafa İnterpol’ün kara paradan Franzen’in izi sürdüğünü ve bulduğunu Franzen’i tutuklayıp mallarına tedbir koyduğunu, Almanya’nın Franzen’i iade istediğini, İsmet’in çok sıkıntıda olduğunu, kendisine de yurtdışı çıkış yasağı konulduğunu anlattı. Ben de “S.et abi ilgilenemem” dedim.

Bir daha ses çıkmadı. Ta ki, Mustafa “İsmet Abi öldü, aort yırtılması” deyinceye kadar.

Merkez Bankası kayyum görevlendirdi, Yeşilada Bank’a el koydu, Mustafa Abi eski genel müdür olarak mahkemelerde sürünüyor. İsmet Abi öldü, Franzen senelerce yatmış olduğu hapishanede ki odasına yine döndü, yıllardır yatıyor. Tek karlı olanlar İsmet Bey’in kredi kullandırttığı arkadaşları, ben ise hayal olan 200.000.-$’ımı yine hayal alemine geri gönderdim. Yalnızca bankacılık heves ve heyecanım birkaç yıl benimle oldu. Pek çok olayda olduğu gibi ben “kayıp ve kazancı” burada da kardeş yaptım. Artık onlar da birkaç sayfalık anıların arasında kaldı.

366

Comments are closed.