Madensuyu fabrikası kapanmış, ofisin kapısı icra memurlarına açılmıştı. Şişeci, kapakcı, etiketci, plastikci, kömürcü, işçiler kapıya dizilmişti. Nedense, ne müdür, ne pazarlamacı, ne de ortaklar ortalıkta gözükmüyordu! Gelenlerin birini alttan, birini üstten alıyordum, hep erteliyordum, olaylara çözüm bulamıyordum. Beş kuruş nakit para kalmamıştı. 21 Şubat 2001’de başlayan sıkıntı, Ekim ayında artık dayanılmaz hale gelmişti. İlk günlerin sert dalgaları yavaş yavaş kırılmaya başlamış, piyasalar durulmuş, iflaslar ve ardından derin sessizlik ortalığı kaplamıştı.
Bu sessizlik ne idi biliyor musunuz? Hani! Aslan avını kapar, yiyeceğini yer, ardından çakallar gelir kemiklerini sıyırır ya, sonunda geyiğin kanlı postu ve parlak kemikleri ortada kalır ya, doğayı bir sessizlik kaplar ya, kuşlar bile dallarında kımıldamaz ya, işte öyleydi!
Ofise zor bela geliyorduk, ama hiçbir iş bize gelmiyordu. Artık telefonlar bile çalmıyordu. 2001 yılının kanlı sonbaharı da bitmiş, yılın son günleri, kışın soğukluğunu ve yokluğu da yanına alarak, bizim ofise gelmişti.
Başımı yukarı kaldırdım. “Ne oldu, ben ne yaptım, şu hale bak” dedim. Dokunsalar ağlayacağım, kimselere söyleyemiyorum. Küçük kızım karımla evde. Gazı, tuzu dikkatli harcıyoruz, kuruşları hesaplıyoruz.. Ofiste gaz yok, Recep ile şaşkın, üzgün ofis kapısını açıyoruz ve akşam bir şey yapmadan kapıyoruz.
Telefon çaldı. “Nadir’ciğim nasılsın” diyen sevindirici bir dost sesi bu kez. Hani, her telefonda hopluyoruz ya, bu kez
342
sohbet, hatırdan sonra “Bodrum’da 5 yıldızlı otel yaptıracağız, Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü’nden bana iyi bir örnek proje bulabilir misin?” dediğinde, “tabi ki bulacağız” dedim, benim çevremi biliyor ki; “Nadir, fotokopi vs. para gerekebilir sen harca ben sana gönderirim” dediğinde; cebimde Hazine Müsteşarlığı’na gidecek param yok ki, cevap vereyim. Sustum, ama hemen ekledi; “Nadir banka hesap numaranı verir misin?” bu soru ile hesapların hacizli olmasından başka aklıma gelen bir şey yok. Sevinecek miyim, üzülecek miyim. Recep’in hesap numarası aklıma geldi. “Abi ben seyahatte falan olurum, ofiste bu işi halledecek arkadaşın banka hesabını vereceğim” dedim ve Recep’in hesap numarasını yazdırdım.
Yarın para gelince, hem ofise ve eve gaz alır, hem de Recep’in birkaç aylık maaşını öderiz, belgeler için de Hazine’ye gideriz diye düşündüm.
Daha “şükran sana…” diyecektim ki, çalan diğer telefon, teşekkürüme engel oldu. Kayseri’den Belediye eski başkanı Yılmaz Abi arıyordu. Yine hal hatır soranlardan diye sevinirken “Nadir bir dostum Kayseri’de 5 yıldızlı otel yaptırıyor, teşvik dosyasını Kayseri’de birilerine hazırlatmış, şuna bir göz at ve eşe dosta sor da, eksik bir şey olmasın, Teşvik Uygulama’da sıkıntı yaşamasın” deyiverdi. “Abi tabi bakarım” dedim. “Bak Nadir! Sen benim dostumsun, 3-5 pazarlığın aramızda lafı olmaz, bu kardeşlerim de benim dostum, benim hatırım için bu işi yapacaksın. 10 kağıt gönderiyorum bir hesap numarası ver bakayım” dedi. Benim 10 kağıdı soracak durumum yok, günümüzün 10.000.-TL’sini kastediyor, oysa benim 100.-TL’ye ihtiyacım vardı. “Abi…” derken, “bırak abi mabiyi bu iş tamam, şimdi dosyayı sana gönderiyorum, para da bankanda” diye sözümü kesti.
343
Ertesi günü Kayseri’den dosya geldi. Recep iki takım fotokopi çekti, biri bize ilerde lazım olabilir, diğeri de Bodrum’a gerekli diye. Fotokopiden sonra Recep dosyayı bir uzman arkadaşıma götürdü, zarfın içine bugünün 2.000.-TL’sini koydum ve “ Bu dosya değerli bir dostuma ait. Dikkatli incele, eksik, hata varsa, notun ile bana bildir, izlenecek yolu da bana aktar” dedim.
Bir hafta kadar sonra dosya incelenmiş, birkaç eksik ile yapılacak işler ve izlenecek yol üzerine not konulmuştu.
Bodrum’a telefon edip “Bakın! Bunlar Teşvik Uygulama’da dikkate alınmış, siz bunları düzeltin” diye ilettim, aynı dosyanın üstüne izlenecek notu koydum. Bodrum’daki dostum gönderdiği paranın azlığından mahcup olmuş, defalarca aramıştı.
Kayseri’deki dostum da istenilenin üzerindeki ilgi ve bilgiden fevkalade hoşnut olmuştu.
Bana gelince; ben çoktan yukarıya teşekkürlerimi ileterek, ona olan inancımın sağlamlığını teyit etmiştim.
Hani bir komşu kutsal kitap’da;
“İhtiyacın olduğunda beni çağır, hemen yanındayım” diyor ya;
Doğru idi. Ben inananların doğrudan onunla olabileceğine, başka birilerinin gerekmediğine, hatta cami, kilise veya havraya ihtiyaç olmadığına, bu olayla bir kez daha inandım.
344