Bulgaristan’a tuz ihraç ediyorum. Rivayet o ki; gönderdiğim tuz ile Bulgaristan 10 cm kalınlığında tuzla kaplanmış(!) Çavuşesku ile Todor Jivkov’un arası açılınca, Romanya Bulgaristan’a tuz vermeyi kesmişti. Sovyet Blokunun peynir, konserve, turşu ihtiyacını karşılayan Bulgaristan tuzsuz kalmıştı. İşte o dönemde bir akşam yemeğindeki “tuzsuz gulaş” ile ben bir sayfalık el yazısı sözleşme ile binlerce ton tuz satmıştım. Parayı koyacak yer bulamıyordum.
Bulgar ortağım eski komünist ve KGB elemanı idi, o söylemezdi ama ben çözdüğü olaylardan bu durumunu bilirdim. Benim konuşmalarımı tartar, davranışlarımı gözlerdi. Beni sever, insanları arasında kültür, din, ırk ayrımı yapmadığım için beğenirdi. Çünkü düşkün bir Bulgarı gördüğümde bile tereddütsüz yardım elimi uzattığımı bilirdi.
Bir gün (1991 yılının Ağustos ayı) eski arkadaşlarından birinin Strazhitsa (Strajitza)’ta bir fabrikanın (Lutch camp) müdürü olduğunu, oradan ucuz bir şeyler alabileceğimizi ve ona da yardımcı olabileceğimizi söyleyerek, beni birkaç saatlik yolculukla fabrikaya götürdü. Tanışma, tebessüm, işçi, emek, üretim falan filan esas konuya geldik. Fabrikada panel radyatör, yağlı elektrikli radyatör üretiliyordu. Bana bir miktar satabileceklerini söylediler, numuneleri gösterdiler, fiyat alacağız. Üretimi görmek istedim, yoldaşlar birbirine baktı. Nasıl bir işaretleşme oldu ki; benim gezmemde bir sakınca görmediler, çok kısa sürede konuşmaksızın ayağa kalktık.
Fabrika radyatör için çok büyük, bir pres gösterdiler ki, 400 ton basıyor, gözlerim yerinden çıktı, Gergov’a döndüm. “Burada daha önce tank mı yapıyordunuz?” dedim. Cevap vermedi, duymamış gibi yaptı. Cevabı “evet” idi. Çünkü herkes birbirini kolluyor ve gözetliyordu. O kalın saclar bu preslerin altında kağıt gibi. Odaya
237
döndük. 600 işçi çalışıyor dediler. Toplantıdaki yoldaşlar dikkatlice beni süzüyorlardı. Ne kadar radyatör istersiniz, denildiğinde daha fiyat konuşmamıştık, demek ki acil para gerekiyordu. “Neden miktarı soruyorsunuz?” dedim. Şaşırtmak istiyordum. Genel Müdür soğukkanlı bir sesle “işçi konseyine sunacağım, satmak istiyorlar mı, istemiyorlar mı?” Tuhaf, daha anlaşmadan satıp satmamayı gündeme getirip, konsey uygun görürse genel müdür pazarlığa oturacak. Matrak ve çok ilginç gelmişti.
“Sorun konuşun, alıcıyım” dedim. Gergov ve bir iki kişi kaldık diğerleri yarım saat kayboldular. Gergov “bir miktar radyatör al” dedi kulağıma. Başımı salladım.
Genel Müdür Stefanov tebessüm ederek içeri girdi. “Bu iş tamam” dedi. Sanki malı zorla alıyorum, sanki lütfediyorlar.
Bir hesap yapıldı. Bana çeşitli ebatlarda 4 TIR mal satacaklar, bir TIR yağlı radyatör olacak, 400 adet mi, 600 adet mi öyle bir hesap çıktı. Yağlı elektrikli radyatör 28.-$, diğer panel radyatörler 13,50 $/m2 gibi aklımda, fevkalade ucuz. Ancak bir sorun var, ben radyatör bilmiyorum. Nasıl satılır, nereye satılır hiçbir fikrim yok. Konyalı ortağım Münir’e güveniyorum, yıllar önce inşaat malzemesi satmış, ona sorarım “olur” derse, bu işi bağlarız.
Stefanov’a döndüm. “Tamam ancak Türkiye’ye döndüğümde bir araştırma yapacağım, sizi telex veya telefonla arar, alıyorum ya da almıyorum diye bilgilendiririm, birkaç gün sonra Türkiye’deyim” dedim.
Sanki kötü bir şey söylemiş gibi hepsinin suratı düştü. Salon buz gibi oldu.
Gergov’a yanlış bir şey olup olmadığını sordum, “Münir’le konuşmam gerekir, sen de biliyorsun” dedim.
238
Kimse konuşmuyor, üç-beş dakika geçti, sessizliği bozarak, “Stefanov Yoldaş, sana para mı lazım” diye altın bir cümle kurdum. Hepsi Gergov’a baktı. “Gergov benim söylediklerimi, aynen çevir” dedim. “Sizin ihracat yapmanız gerektiğini anladım. Fiyat konuşmadan miktar sordunuz, siz fiyatı bildiğinize göre bu miktar ile aradığınız parayı bulabilecek idiniz, şimdi bana söyleyin ne kadar para lazım?”
Stefanov kısık bir ses ile “32.000.-$” dedi. “Neden 32.000.-$” dediğimde “55.00.-$ para bulduk, 6 aylık 600 işçinin ücretinin ödenmesi için eksik kalan, ihtiyacımız olan para” dedi.
Hani! Mülkiye’de sosyalizm üzerine konuşmalar, gösteriler yapıyor, çatışmalara katılıyorduk ya, 600 işçinin çocukları, eşleri yokluk, açlık…gözlerimi kapadım. Yarın ki başka bir işin ödemesi olan 35.000.-$ çantamda.
Miktar hesaplamalarının sebebini anladım. Onlara çok acil 32.000.-$ lazımdı. Ayağa kalktım, çantamı elime aldım. Çantayı Stefanov’un masasında açtım. Kimse konuşmuyor, üç deste 100’lük doları koydum ve ikibin dolar saydım. 32.000.$ masada.
Bu kez; “Yoldaş, bu parayı şimdi işçilere dağıt, ben bekleyeceğim, Türkiye’ye dönünce lazımsa radyatörü alırım, değilse başka bir mal ile ödeşiriz” dedim. Gergov çevirince, o duygusuz KGB ajanlarının gözlerinin dolduğunu gördüm, yerime otururken “Nadir, bu kadar para kazandın, bu kez kumar gibi ama doğru bir karar oldu” dedim, içimden.
Birer, ikişer oda boşaldı, Stefanov, Simyanov ve Gergov’la kaldık. Konuşamadık. Sessizce birbirimize gülümsedik “Hadi Yoldaş, konyak aç bakalım” dedim. Konyağı yudumlarken, ne kadar radyatör alacağım, fiyat ne olur, nakliye nasıl olur, satamazsak ne olur? Hiç aklıma gelmedi.
239
Odada dinleme cihazları olduğunu ben de biliyorum. Mutlaka benim bu konuşmalarımı dinliyorlar, uzatmadım. Bulgaristan’ın doğasını, içkilerini, peynirini, şaraplarını, biraz da kızlarını konuştuk, Türkiye ile karşılaştırdık, Stefanov ve Simyanov’u Türkiye’ye davet ettik. Fabrikanın paydos siren sesiyle ayağa kalktılar, Gergov pencereye yöneldi. Bana hep “Nadir bey” derdi. Bu kez, “Bak! Nadir, işçiler dağılıyorlar, paralarını almışlar” dediğinde ikisinin de omuzlarına ellerimi koydum, sessizce işçileri seyrettik.
Yoldaşların hepsi yıkılmıştı. Onlar komünist, ben değildim. Malı henüz almamış, hem de senetsiz sepetsiz 32.000.-$’ı önlerine koymuştum. Onların gözlerinde artık onlardan daha büyük ve güvenilir bir komünist gibi idim.
Arabanın bagajındaki radyatörü Münir gördüğünde “fevkalade iyi, bizimkinden iki misli kalınlıkta sacı var, üst kapağı yok, ama kalitesi çok iyi” dedi. Fiyatı da çok uygun geldi, ancak siparişe göre mal almalı veya çok fazla stok tutulmalı idi. Dağıtımı, stoklaması ve satışı çok zor idi. Ayıp olmasın diye birer TIR hemen sipariş verdik. 500 adet panel radyatör için 8.700.-$, 300 kadar elektrikli radyatör için ise, 8.500.-$ hesapladık. Gerisine “bir şekilde ödeşiriz” dedik. 15.000.-$ kadar alacaklı kaldık.
Birkaç ay geçtiği halde Bulgar radyatörünü satamıyorduk. Okullara, camilere dağıttık, bitirdik, bir kısmını da bağışladık, konuyu kapattık. Bulgaristan’dan ses çıkmıyor, bir gün Gergov, “Stefanov’un Çekoslavakya’dan alacağı olduğunu, bu alacağına karşılık oradan fayans alıp 15.000.-$ gönderse olur mu?” dedi. Bu teklife çok etkilendim. 1992 yılının kışı geçmiş nisan ayına gelmişiz, hemen İtalyan De’longhi Spa. firması ve KKTC Eti firması ile temasa geçtim.
İtalya’ya fason iş yapayım diyorum, Türkiye’den yağ, kablo getirerek, Kıbrıs’ta elektrikli radyatör koyarım, takarım, ambalaj
240
yaparak, Kıbrıs menşei alıp, çok ucuz fiyatla Türkiye’ye ithal etmeye karar verdim. Bu çabalarımı Stefanov’a aktardım, çok duygulandı, ben de çok etkilendim, sanki fabrikanın hamisi gibiydim. Hem alacaklı idim, hem fabrikaya kazandırmaya çalışıyordum.Kıbrıs’ta da istihdam ve katma değer yaratacaktım. Kıbrıs’ta sendikalar ile anlaşamadık, malın değeri kadar işçilik ücreti istediler ve olmadı.
MHV İnternational Camp Praha Çekoslavak firmasından 10×20 beyaz yer seramiği gönderileceğine dair telex gelince şaşkına döndük. Yanılabilirim 1,5 $/m2 gibi çok komik bir fiyat veriyorlardı. O zamanlar taşıma, gümrük, vergi vs. dahil 5.-TL/m2 tutmuyor, biz de en ucuz yer döşemesi 15-16.-TL/m2. Ortağım Hacı Münir hesap yaptı, 4 TIR bizim alacağımıza yetiyor, fiyat iyi olunca 12 TIR sipariş verdik.
30.000.-$ daha gönderirsek, müthiş bir iş yapacağız. Münir “ben satarım” “sattım bile” dedi siparişi verdik. Gergov, Stefanov sevinç içindeler. Çekler Bulgar’a borcunu fayansla ödeyecek. Bulgarlar, Çeklerden alacağını Türkiye üzerinden nakit alacak. Türkiye de bedava mal buldum diye sevinç çığlığı atacaktı. Herkes mesut ve bahtiyardı.
Hani ben işçileri sevindiriyor, ortaklarımla kazancımı paylaşıyor, onlara kendimden fazla çıkar sağlıyorum ya; Ankara’da iken, Ziraat Bankası Müdürü ziyaretime geliyor. Bulgaristan işleri konuşuyoruz. Nihat’ın Hepatit C nedeniyle karaciğerinde sıkıntı var, çok yorulmaması gerekiyor. Ben Bulgaristan işlerini yapıyorum. O da banka, para, sevkiyat işlerini takip ediyor. “Nadir Bey, akreditif bize geldiği halde, neden bizde hesap ve para tutmuyorsunuz?” dediğinde, paraya olan ilgisizliğimi ve acemiliği anladım. “Döviz alıp gidiyorsunuz, bari bir miktarını bizde bozdurun” dedi. Müdür haklı idi. Döviz kurundan o da bir şeyler yapmak istiyordu. Ben de “sen yüksek kur ver, Nihat getirsin” dedim. Konuya giremiyorum,
241
ilgisizliğim aptallığa dönüşecek diye korkuyorum. Olur yaparız diye sohbeti bitirdim.
Döviz kurları her gün değişiyor. Kur farklarının vergilendirilmesi aklıma takılıyor, muhasebeci ve banka ekstralarına saldırıyorum, Müfettişlik başlıyor. Nihat kur farklarını bankada tutmuyor ve muhasebede de döviz alım belgeleri büyük yekün tutuyor.
Bir gün Nihat’a “şu döviz kurları işlerini anlat” dedim. Beyaz olan yüzü gözü kızardı. Vergi için şöyle yaptım, ikimize ayarladım falan demeye başladı. Ben de “Ben öğrenmeden sen söylesen bu anlattıkların doğru, ancak şimdi yanlış” dedim.
Uzatmadım. Münir, Nadir, Tuncer ile MNT Mineral İth. İhr. Ltd. Şti.’ni Abidin Daver Sokak’ta kurdum. Bulgarlar artık benimle çalışıyorlar.
İşte! Bu MNT Mineral firmasına panel radyatörleri , fayansları getirmek üzere işlemleri başlattım.
Konya’ya 12 TIR mal geldi, şoförlere nakliye paraları hemen ödendi. Mal gümrüklendi, herkes yedirildi, içirildi, yola salındı. Bir kısmı daha kamyonda iken satıldı, kalan depoya yığıldı. Artık iş Münir’in, Ankara’ya döndüm.
Bir iki gün sonra Münir Ankara’da. “Nadir’ciğim, fayansı üç aşağı beş yukarı sattım” ancak istediğimiz gibi kârlı olmadı” dedi. Yıllar sonra onun bu satıştan nasıl para kazandığını, ikinci kez karısıyla tekrar hacca gittiğinde neden bu kadar yalvarıp yakardığını anlayacaktım. Birlikte kurduğumuz MNT Mineral şirketinden “borç”, “hisse” adı altında aldığı paraların ilk çalma denemeleri imiş. “Olsun abi! Hem paramızı aldık, hem de güvenilir adam olduğumuzu gösterdik, zarar etmedik” dedim. Lafı dolaştırıyor, bir zarar bir kâr anlatıyor, derken dilinin altından baklayı çıkardı. “Nadirciğim, sen çok iyi bilirsin bu işleri. Çeklere bir reklamasyon hazırla, iki TIR’a
242
yakın mal kırık çıktı de” demesin mi? “Abi biz malı sattık iki TIR’ın parasıyla mı adam olacağız” dediğimde “öyleyse dört TIR kırık yaz” dedi. Olmaz, molmaz tartışmaları, gencim, tecrübesizim, ahlaksız değilim ama bozulmaya meyilliyim. Uyanık hacı benim Bulgaristandaki güvenilirliğimi fark etti, buradan para kazanacak! Yeni bir Nihat doğuyordu.
Dört TIR’a yakın kırık, bozuk, çatlak vs. dedim. Telexle hemen cevap geldi. “Kusura bakma, yüklemede olmuştur, hesaptan düş” dediler. O gün yüzümde tatlı bir tebessüm oluştu, Çeklerin malının üzerine basmıştık.
Ayvalık’ta sabah erken kalkmışım, rahmetli babam hani gelmiyorsun, gitmiyorsun, çocukları getirmiyorsun diyor ya, ben de Azerbaycan’daki işleri yoluna koyunca bir fırsat yaratıp anamı babamı sevindirmiştim. Ortalık aydınlanmak üzere, bir balıkçı motorunun pat pat sesi dalgaların sahile vuruşundaki ses ile karışıyor, radyoda çok hoş bir müzik, ılık bir hava, şezlonga uzanmışım. “Şimdi aldığımız bir habere göre Azerbaycan’da Ebulfeyz Elçibey yönetimi devrilmiş, Suret Hüseyinov adlı ordu temsilcisi yönetime el koymuştur” Azerbaycan’da TIR’lar üzerinde kerestem, hurda kağıdım, tren vagonlarında gazete kağıdım ve küçük bahçe traktörlerim var. Bankalarda “bağlı muamele”den dolayı manatlarım dolu. Aklıma tekrar Bulgar dostlarım, tanımadığım bana güvendikleri için mağdur olan Çek fayanscılar geldi. Ah! Acemi çocuk…
İki üç ay sonra Bakü’ye gittiğimde ihraç lisanslarım iptal olmuş, mallarıma el konulmuş, bazısı talan edilmiş, yağmalanmış, % 4.000 devalüasyon yapılmış ve mevcut param RUZU Bank’ta 215.000.-$ olarak bloke edilmişti. 8.000.000.-$’lık servetim manatlar develüasyonla, mallarım da lisans iptalleriyle ve yağma ile bir anda yok olmuştu. O gün haberin sıcaklığıyla fark etmemiştim. Bu
243
olağandışıydı, herkesin yaşayacağı bir şey değildi. Bu tecrübe ile öğrenilecek bir husus da değildi.
Yapı Kredi Bankası Yenişehir Şubesi’ne binbir zorlukla Moskova üzerinden Ruzu Bank’taki 215.000.-$’ımı getirdiğim gün hesap yaptım. 8.000.000.-$’a yakın para kaybettim. Ben kazandım, ben kaybettim falan filan derken; Çeklerden kırık çıktı diyerek çaldığım 8.000.-$ aklıma geliverdi. Bin mislini geri vermiştim. O gün yüzümde birkaç yıl önceki tatlı tebessüm yine oluştu. Azeriler de benim malımın üzerine basmıştı. Hayır! Hayır! Aldığımız parayı misli ile ben geri vermiştim.
O gün Yücelerin Yücesine minnetlerimi sundum. Etrafımdaki herkes çok üzgün iken, ben fevkalade rahat ve huzur içinde idim. Zor şer piyasa borçlarımı ödedim. Dikmen’deki evimi sattım, MNT Mineral’i Yahya İnanıcı Bey’e devrettim. Kendim ücretli bir personel olarak önce onun yanında, sonra “ÇAPHAS”ta çalışmaya başladım.1994 sonbaharı zor, ama çok zor geçti. Üzücü ders dönemi bitti, dersimi almıştım, dersaneden dışarı çıktım.
Hayatım boyunca hiç kimseyi aldatmadım. Kimsenin malını, parasını, hakkını yemedim. Borçlu değil, daima insanlardan alacaklı kaldım. 20 yıl oldu. Yine büyük paralar kazandım. İşimde ve yaşamımda daima alacaklı oldum, daima verdim. Hakkım olan kadarını almakla yetindim.
Hiçbir alacak ve borcun din kitaplarının dediği gibi kıyamete veya öbür dünyaya kalmadığını öğrendim.
Yaşamda, insanlar birbirinin görünmez vekili ve kefilidirler.
244