İskenderun Giriş Gümrük Müdürlüğü teftişinde İsmet Kılıç ve Mustafa Yalçın Kızılkor ile birlikteyiz. Mustafa kıdemsiz, “Mustafa üzerinde paran var mı?” “var üstad, o halde bütün harcamaları sen yapacaksın” dedim. İlk gün sabah simit-peynir, öğlen sandviç ile idare ettik, akşam yemeğe gideceğiz. Akşam geç saatte gümrükten çıktık. Bir kebapçının çatı katından sesler geliyor. İyidir diyerek içeri girdik. İçeride kimse oturmuyor, herkes dama çıkmış, dam dolu, çok açız, bir boş masaya yerleştik. Herkes önce küçük lahmacun, içli köfte falan söyledi, ben mezeleri seçtim. Rakıyı açtık, Mustafa, “üstadım, ben içki almayacağım, doydum” dedi. Ben de “bir iki mezeden al, bari” diye ısrar ettikten sonra İsmet’le birbuçuk adana ve şiş söyledik, ardından künefe yaptırdık, yedik içtik, yorgunluğumuz gitti. Misafirhanenin yolunu tuttuk.
Ertesi sabah Mustafa’ya “paramız var değil mi?” diye tekrar sordum, para olduğunu söyleyince simitleri sipariş ettik, öğlen yine tost-sandviç, ayran, akşam aynı restorandayız. Çünkü gece çatıda çok güzel bir esinti oluyor ve kebaplar da şahane. İsmet yine birbuçuk adana yiyor, zaten Antepli “üstad şu mezeyi de söyleyelim, bu da çok güzel olur” falan diyor. Masayı yine donattık. Mustafa “Ben yemem, kebap almayayım” diyor. Lahmacun ile yetiniyor, akıl erdiremiyorum, adam meze, kıvır zıvırla idare ediyor. Midesinden rahatsız olduğunu düşünüyorum.
Sabah simitler, tostlar öğleden sonra Mustafa’ya “bir meyve aldır” dedim. “Üstad param bitti” dedi. “Tamam o halde hesabı çıkar bakalım” dediğimde yediklerimiz alt alta yazılmış, bir kısmı
133
sağda, bir kısmı solda. Demek ki, onu İsmet, bunu ben yemişim, sormadım. Hesabı topladım 66 TL. Böldüm üçe, “İsmet, Mustafa’ya 22TL ver, al bu da benim param, yarın da bu şekilde yine hesabı tutarsın” dedim.
Akşamı zor ettik. Yine Sarımazı’da lokantanın çatısındayız. Mustafa’da bir sabırsızlık var, dün yok midem ağrıyor, yok tokum, yok kebap yemek istemiyorum diyen adam birden çoştu. “Bana önce bir çorba, iki küçük lahmacun, arkadan birbuçuk şiş” sıraladı, bakakaldık. Biz de her zamanki siparişimizi verdik. Yedik, içtik keyifle döndük, sonradan İsmet’ten öğreniyorum ki, evlenecekmiş, para biriktirmek için yemiyormuş, ama hesap (ne yenirse yensin) üçe bölündüğüne göre bir yarar olmadığından artık para biriktirmeyi bırakıp, o da bize uymaya başlamıştı.
134
Tabi ilk iki günün yemeğine öyle sinirlenmiş olmalı ki, ileriki günlerde acısını çıkarırcasına bizden bile fazla yemeye başladı. Bu yeme içme işi, öyle bir hal aldı ki, biz Antepli İsmet’in deneme tahtası olduk. Yine bir gün İsmet “Üstad siz cartlak kebabı yediniz mi?” diye sordu. “Hayır” cevabını alınca, bizi bir seyyar satıcının önüne götürdü, yok Antep’te şöyle olur, yok böyle yenir derken bu denemeyi de yaptık.
Gece üçümüz aynı odadayız. İsmet tuvalete gitti, döndü. 10 dakika olmadı yine gitti ve döndü, tekrar gitmeye hazırlanınca sordum “İsmet ishal mi oldun?” “Evet Üstad” dediğinde, “çokca su iç bakalım, belki cartlak kebabından olmuştur” dedim, ama ne Mustafa’da ne de bende benzer bir durum yoktu. Gitti, geldi, gitti geldi ben de kalkıp pencerenin kenarına oturdum. Ta ki, İsmet’in “Üstad, kanamam var” demesiyle, aklım çıktı. “Nasıl, ne kanaması? Koyu renk mi? Açık kırmızı mı?” Saat gecenin 3’ü. İsmet artık yürüyemiyor. Başmüdür Yunus Nadi Kural’ı evinden aradım, durumu anlattım. Araba geldi, gittiğimiz sağlık ocağı bir şey yapamadı, bizi Adana’ya gönderdi, yolda İsmet bu kez alttan üstten çıkarmaya başladı. Kanlı dizanteri ihtimali üzerine elim ayağım dolaştı. Başkanlığa ne diyecektim. Bu çocuk bana emanetti, ne b…. yemeye cartlak kebabı yedik derken, aklıma Mustafa geldi, sakın bunun bedduası tutmuş olmasın.!! İçimden gülümsedim.
Gün ağırmak üzere iken; Adana Devlet Hastanesi’nin merdivenlerinin önünde idik. Sedye geldi, İsmet’i yatırdılar. Hemen serum bağladılar. Doktor “Kim bunun yakını?” dediğinde öne çıktım “Kardeşim sen cahil misin? Adam ölüyordu, bu saate kadar neredeydiniz demesin mi? Konuşamadım bile.
Öğleden sonra durumu Başkanlığa bildirdim. Hastanede iki gün kaldı. Ben deli oldum. O günden sonra, yanımdaki çocuk,
135
arkadaş, dostlarımın en küçük rahatsızlığında hep telaşlandım. Hastadan önce hastane ve doktorun yolunu tuttum.
Herhalde; Mustafa o iki günlük yemekten dolayı yarın bize hak hukuk iddia etmez, benimle çalışan ve bana sabır gösterenlerde hak ve hukukumuzun kalmadığını umarak bir kez daha onların sabır ve hoşgörülerine teşekkür ediyorum.
136